Beşiktaş 2. Başkanı Ahmet Nur Çebi, statsız kaldıkları dönemde Galatasaray ve Fenerbahçe’nin kendilerine karşı tutumlarını hiç unutmayacağını belirterek, “Bu ne hırstır, bu nasıl bir dünyadır ki bizi misafir etmediler” dedi. Futbol Federasyonu ve transfer konusunda da önemli açıklamalar yapan Çebi, mayıs ayında yöneticiliği bırakacağının sinyalini verdi.

Beşiktaş Kulübü 2. Başkanı Ahmet Nur Çebi, BJK TV’de katıldığı programda çarpıcı değerlendirmelerde bulundu. Çebi’nin açıklamaları şöyle:

ŞENOL GÜNEŞ’LE DAHA İYİ ANLAŞIYORUZ ÇÜNKÜ AYNI DİLİ KONUŞUYORUZ
Tamamen içimden gelerek söylüyorum, Slaven Bilic’in de Samet Hoca’nın da her kim geldiyse bu kulübe katkısı olduğunu kabul ediyorum. Nolursa olsun ben Türkçe konuşuyorum, bu benim şahsi görüşüm yani ben bunun doğruluğunu iddia etmiyorum, mesela ben Slaven Bilic’i çok sevip saymama rağmen aynı dili konuşamıyoruz; birbirimize karşı duygularımız, hislerimizi, içinde yaşadığımız sıkıntıları aktaramamış olabiliriz. Şenol Hoca da bunu görmüyorum, neden, Türkçe konuşuyoruz, birbirimizin duygularını daha iyi anlıyoruz, hatta ikimiz de Trabzonluyuz. Sanki iletişim konusunda onu daha iyi anlayabildiğimi, onun beni daha iyi anlayabildiğini düşünüyorum.

GEÇEN SENE HAKEM HATALARI BELİMİZİ BÜKTÜ
Geçen sene hakem hataları, açık açık söylemek zorundayım, belimizi büktü, şanssızlık belimizi büktü. Özellikle Gökhan Töre kardeşimizin son dönemlerde sakatlık geçirmesi gibi süreçler bizi çok olumsuz etkiledi. Söyleyebileceğim şu ki, dünden bugüne tek fark duygu anlamında ve dil anlamında iyi anlaşabildiğim bir hoca var, bu sene onun için daha pozitif bakıyorum. Geçen sene, futbolcularımızda son zamanlarda hakem hatalarının ve şanssızlığın getirdiği bir demotivasyon oluştu; hem şanssızlık hem hakem hataları son iki ayda takımın motivasyonunun bittiğini hissediyorum.

TOLGA VE GÜNAY KÖTÜ DİYE YENİ KALECİ ALMADIK
Bir defa kaleci konusuna bir netlik getirelim: Tolga iyi bir kaleci, Günay iyi bir kaleci; daha da iyi olacak. Biz kaleci transferini ‘’Kalecilerimiz iyi değiller dolayısıyla kaleci almamız gerekir’’ diye yapmadık. Bizim üç tane kalecimiz olması gerekiyor, Şenol Hoca da bunu sürekli vurguladı. Tolga’nın sakatlığında oynaması gereken biri var. Bunu da alırken dedik ki, ikisi de 1 numara olsun hangisi rekabet içerisinde iyi ise… Çünkü ikisine de ihtiyaç duyulacak.

MAÇLAR ERTELENİNCE KAFAMIZ KARIŞTI
Maçların ertelenmesi konusuna gelince… Bunun bizde yaratacağı tek şey şudur; kafamız karışıyor. Ben bunu bir moral bozukluğu olarak görmüyorum ama kafalarımız meşgul oluyor. Yani en azından 17 maçımız kalmıştı, 2 tanesini de kafamızdan çıkartıp 17 tane maça odaklanacakken biz hala 17 maça odaklanmak zorunda kaldık. Çünkü halen onlar önümüzde duruyor. Tabi bunların oynanacağı tarihler de önemli. Sürekli olarak size bir yük olacak çünkü iki haftadır oynamıyorsunuz, o iki haftayı sonra alıp getireceksiniz iki tane birer haftanın arasına yayacaksınız. Yani üçer günde bir maç oynamak zorunda kalacaksınız. Bunlar kafa karıştırıyor mu? E karıştırıyor tabii…

GALATASARAY VE FENERBAHÇE’NİN YAPTIKLARINI HİÇ UNUTMAYACAĞIM
Bir defa evsiz barksız olmak çok zor bir şey. Yani bu stada ilk kepçeyi vurduğumuzda hatırlıyorum hatta kepçenin içinde ben de vardım. O gün hakikaten Fikret Orman’ı sayın başkanı cesareti açısından tebrik etmek lazım. Kolay değildi onu yapmak. O bir öncülük yaptı o işe. Bu konuda öncülüğünden dolayı öncelikle ona çok teşekkür etmek lazım. Daha sonra, ama iki yıl boyunca rakiplerimiz işte Galatasaray, Fenerbahçe gibi büyük camiaların stadlarında oynama isteğimiz, misafir olma isteğimizin onlar tarafından reddedilmesi benim spor yöneticiliğimde hayatım boyunca unutmayacağım bir hadise olarak kalacaktır.

BU NE HIRSTIR Kİ BİZİ MİSAFİR ETMEDİLER
Yani stadımızın olmamasının bizim için dezavantaj olduğunu, rakiplerimizi bilerek ve bunun arkasına sığınarak bu yol ile kendi şampiyonluklarını yapabilmek gibi arzu içerisinde olmalarını halen anlayabilmiş değilim. Yani bu ne hırstır, bu nasıl bir dünyadır ki bizi misafir etmediler. Hakikaten içimin acıdığı en önemli olaylardan bir tanesi budur. Yazık etmişlerdir, doğru etmemişlerdir, bir laf vardır, bugün bana yarın sana… Ben bunu unutmayacağım.

FEDA DÖNEMi SAYESİNDE UEFA’LIK OLMADIK!
Bugün bakıyorsunuz Galatasaray, Fenerbahçe gibi diğer takımlara. Hep bize kızdılar. Feda dönemi diye bir dönemden geçtik. Hep kızdılar. Ama eğer biz bugün gazetelerde diğer takımlar için yazılan, UEFA kriterleri, yasaklar bugün başımıza gelmediyse o günün başarısıdır bu. O gün onu çektiğimiz içindir. Onu o gün çekmeyenler bir gün çekecekler. Haksız rekabetler oluyor. Bizler Beşiktaş’ı ayağa kaldırabilmek için 20 milyon Euro’luk bir takım yapıyoruz ve şampiyon olamıyoruz. Onlar 50-60 Euro’yla takım yapıyorlar ve şampiyon oluyorlar. Yok böyle bir çiftlik! Zamanı geldiğinde siz de onu yaşayacaksınız.

BAŞKALARININ ÖNLERİNİ, YOLLARINI AÇMAK LAZIM
Camiada herkesin en az benim ikinci başkan olduğum kadar, ikinci başkanlık yapma ve isteme hakkı vardır. Onların da önlerini, yollarını açmak lazım. Dinlenmek lazım, ara vermeyi bilmek lazım. Benim yöneticilik açısından bakışım bu. Ben 5 yaşında Trabzon’dan ayrıldım. Karabük’e gittim. Bizim kartaltepe mahallemiz vardı. Eski ikinci başkanlarımızdan Recep Sami Yazıcı o tarihte İstanbul’da öğrenciydi. Karabük’e geldiğinde Beşiktaş formalarını milletin önüne atıp, bunu giyeceksiniz, mecbursunuz diyerek birçok kişiyi Beşiktaşlı yapmıştır. Hatta benim kongre üyeliğimi de o yapmıştı.KARABÜK CAMİASI BEŞİKTAŞ’A YAKINDIR, ÇÜNKÜ EMEKÇİDİR
Karabük camiasına dönüp baktığınız zaman, Beşiktaş taraftarına çok yakındır. Maçlarda bunu hissedersiniz. Karabük işçi ve memur kesiminin ağırlıklı olduğu bir yerdir. Emekçinin olduğu bir yerdir. Beşiktaş’ın tabanına baktığınız zaman emekçiler vardır daha çok. Belki biz Beşiktaş’ın orasını çok sevdik. Beşiktaşlılık çok önemli bir şeydir. Evet şampiyon olmak çok güzel bir şey ancak, Beşiktaşlılık duruşu var. Bunu yapan Beşiktaşlılar var, yapmayan Beşiktaşlılar var. Yapan da, yapmayan da ben Beşiktaşlıyım diyor. Bunu ben görüyorum. Ve benim için yapan muteberdir, geçerlidir. Her zaman da söylüyorum, yapmayanları da biz dışlamayacağız.

YÖNETİCİLERDE TAKIMIN GOMEZ’İ, ATİBA’SI KİM OLURDU?
Mario Gomez, Fikret Orman olurdu. Atiba’yı da bana verin. Ben de güneşte biraz yanarsam Atiba gibi olurum. Fikret Orman hırslı ve azimlidir. Vazgeçmez kolay kolay.

HAKEM DÜDÜK ÇALDIKTAN SONRA NİYE ÜZERİNE KOŞUYORSUNUZ?
Anlayamadığım şeyler oluyor. Yabancı futbolcu da zamanla bize benziyor. Hakemlere sürekli bir itiraz. Ben hiç karar değiştiren hakem görmedim. Bizde hakem düdüğü çaldığında, üzerine bir koşuşturma var futbolcularda. Yabancılarda ilk başlarda olmuyor, sonra onlarda da başlıyor. Bizim futbolumuzda beğenmediğim taraf bu. Sürekli olarak düdük çalmak da hakemlerin çok mu hoşuna gidiyor? Bazen diyorum ki çok düdük çalınca çok mu para alıyorlar. Hakemlerin maçı çok kesmelerini, kararlara itiraz eden, onların üzerine yürüyen futbolcuları seyrettiğim zaman keyif almıyorum. Malesef Türkiye’de bu var.

TRANSFER YAPMAK İSTİYORUZ AMA TÜRKİYE’DE FUTBOLCU BULAMIYORUZ
Stoper arıyorsunuz, bulamıyorsunuz. Kaleci arıyorsunuz, bulamıyorsunuz. 75 milyonluk ülke. Yüzlerce futbol takımı var. Bunların bir de altyapıları var. Nerede? Yok mu bir tane elle tutulur stoper, kaleci. İçeride yok mu? Taramıyor musunuz dediğiniz zaman hakikaten baktık diyorlar ve bulamıyorlar. Ben bu durumu türk futbolu açısından çok vahim buluyorum. Allah sonumuzu hayır etsin. Böyle giderse 24 kişilik kadronun 24’ünü de yabancı mı yaparız 5-10 sene sonra diye de bende bir telaş başladı.

FEDERASYON BİNMİŞ ALAMETE, GİDİYOR KIYAMETE
Atınç’ın Almanya’ya gitmesi için onu ikna ettiğim günü hatırlıyorum. Sonra bir ara içim cız etti. Geçen gün gazete de bir okuyorum. Tesisler, Atınç’ın kulağından kan alınıp yorgunluğuna göre eğitilmesi, salondaki aletler, cihazlar. Bu ikinci lig takımı. Federasyonun oturup kendini bir yargılaması lazım. Federasyon binmiş kayığa, gidiyor elamete. Bunu böyle yapmamaları lazım. Federasyonun kulüplere altyapı için ne yaptıklarını sorması gerekiyor. Sahalar, altyapı tesisleri rezalet içerisinde. Federasyonun yapması gereken iş, Türkiye’deki futbolun nasıl geliştirileceğini, nasıl futbolcu üreteceğini planlamalı ve bunları yaptırtabilecek yaptırımları ortaya koyması gerekiyor. Hiç böyle bir şey yok.