DEVLETİMİZİ SUÇLAYAN AKADEMİSYEN BİLDİRİSİNİ ANLAMAK
Prof. Dr. Nurullah Çetin
11 Ocak 2016 tarihli ulusal basında çıkan bir habere göre 1128 kişilik “Barış İçin Akademisyenler” oluşumu adlı bir grup, bir basın açıklaması ile bildiri yayınlamış. “Bu Ülkenin Akademisyen ve Araştırmacıları Olarak Bu Suça Ortak Olmayacağız!” başlıklı Türkçe ve Kürtçe olarak hazırlanan metinde Türkiye’nin kendi hukukunu ve taraf olduğu uluslararası anlaşmaların kurallarını ihlal ettiği, bir bölgesinde kendi vatandaşlarına katliam yani soykırım uyguladığı belirtilmiş.
Bu bildiride ortaya konan bilgi ve değerlendirmeler tamamen yanlıştır ve bir amaca dönüktür. Bir bütün olarak bildiri metninin içeriğine bakıldığında, her türlü eşkiyalığı, kanunsuzluğu, cinayetleri, yıkımı yapan terör örgütü PKK hiç suçlanmamakta, bu örgüt zımnen melekleştirilmekte, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ise düşman bir devlet gibi algılanmakta, ağır şekilde suçlanmakta, zan altında bırakılmakta ve şeytanlaştırılmaktadır.
Bildiri metninde ortaya konan suçlamalar, büyük ölçüde Birinci Dünya Paylaşım Savaşı sıralarındaki Ermeni çetelerinin terörist faaliyetlerinin yok sayılıp Osmanlı Devletinin Ermeni katliamcısı olarak suçlanmasına benzemektedir.
Her şeyden önce hadise şudur: 13 yıl boyunca AKP iktidarlarının uyguladığı çözüm/çözülüş politikaları sürecince yasadışı terör örgütü PKK, Güneydoğu Anadolu Bölgesinde pek çok yere rahat bir şekilde silah stokladı, hendek kazdı, bomba düzenekleri yerleştirdi, mahalle aralarına, evlere militanlar yerleştirdi. Bölge halkını esir aldı. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin siyasi ve idari egemenlik alanı ve kendi toprakları olan Güneydoğu Anadolu Bölgesinin birçok yeri, yasadışı terör örgütü PKK tarafından işgal edildi ve buralara devlet görevlileri sokulamaz hale getirildi. Bu durumda yakın zamanda ordu ve polis güçlerimiz, kamu düzenini sağlamak ve bir terör örgütü tarafından işgal görüntüsü veren kanunsuz bir şekildeki eşkiyalık uygulamasına son vermek için kendi vatanının, milletinin ve devletinin birliğini, bütünlüğünü ve güvenliğini sağlamak için bu bölgelere girerek kanunsuz işgalleri sonlandırmak, eli silahlı teröristleri ve döşenen tuzaklı bomba düzeneklerini ortadan kaldırmak için her egemen devletin yapması gereken işi yaptı ve PKK teröristlerine karşı operasyonlar gerçekleştirdi.
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin, Türk milletinin kendisine verdiği yetkiye dayanarak kamu düzenini, güvenliği ve egemenliği tesis için yaptığı bu işler, her egemen ve bağımsız devletin yapması geren vatandaşının can, mal ve namus güvenliğini sağlama çalışmalarıdır.
Sözkonusu bildiri metninde ortaya konulan iddialar, istekler ve asıl niyet ve amaçlar şunlardır:
*Bildiriye göre Türkiye Cumhuriyeti, Güneydoğu Anadolu bölgesinde sokağa çıkma yasakları altında halkı fiilen açlığa ve susuzluğa mahkûm etmiş.
Bu doğru değildir. Tam tersine bölge halkının can, mal, namus güvenliği sağlanmış, temel ihtiyaç maddeleri sağlanmış, güvenli bölgelere sevkedilmelerine yardımcı olunmuş, halkla teröristler ayrılmış ve sadece teröristlere karşı mücadele edilmiştir.
*Bildiriye göre Türkiye Cumhuriyeti Devleti, yerleşim yerlerine ancak bir savaşta kullanılacak ağır silahlarla saldırmış.
Her şeyden önce olan durum, 2 ayrı devlet arasında bir savaş değil, egemen bir devletin kendi iç güvenlik faaliyetidir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, hafif ya da ağır silahlarla yerleşim yerlerine ve bölge halkına değil, sadece teröristlere karşı mücadele yürütmüştür.
*Bildiriye göre Türkiye Cumhuriyeti Devleti, yaşam hakkı, özgürlük ve güvenlik hakkı, işkence ve kötü muamele yasağı başta olmak üzere anayasa ve taraf olduğu uluslararası sözleşmeler ile koruma altına alınmış olan hemen tüm hak ve özgürlükleri ihlal etmiş.
Halbuki Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bölge halkının tüm hak ve özgürlüklerini ihlal etmemiş, sadece teröristlerin işgaline son vermek için özenli ve dikkatli bir operasyon yapmıştır.
*Bildiriye göre bu kasıtlı ve planlı kıyım, Türkiye’nin kendi hukukunun ve Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası antlaşmaların, uluslararası teamül hukukunun ve uluslararası hukukun emredici kurallarının da ağır bir ihlali niteliğinde imiş.
Bu operasyon, kasıtlı ve planlı bir kıyım değildir. Yapılan operasyonlar, Türkiye’nin kendi hukukunun ve Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası antlaşmaların, uluslararası teamül hukukunun ve uluslararası hukukun emredici kurallarına tamamen uygundur.
*Bildiriye göre Devletin başta Kürt halkı olmak üzere tüm bölge halklarına karşı gerçekleştirdiği katliam ve uyguladığı bilinçli sürgün politikasından derhal vazgeçmesi gerekiyormuş.
Devlet, başta Kürt halkı olmak üzere tüm bölge halklarına karşı katliam gerçekleştirmemiştir, bu tamamen yalandır. Mesela Fransa nasıl teröristlerle mücadele etmişse Türkiye Cumhuriyeti Devleti de sadece teröristlerle mücadele etmiştir. Devlet, bölge halkına bilinçli bir sürgün politikası uygulamamıştır. Tam tersine PKK teröristleri bölge halkını silahlı bir çatışma ortamına sürüklemiş, isteyen insanlar da kendilerini güvende hissedecekleri bölgelere gitmiştir.
*Bildiriye göre sokağa çıkma yasaklarının kaldırılması gerekiyormuş.
Sokağa çıkma yasakları, halkın güvenliğini sağlamak içindir. Nitekim AİHM, Cizre ve Sur’daki sokağa çıkma yasağının kaldırılması istemiyle ilgili başvuruları reddetti. Ayrıca yine AİHM, mesai saatleri içinde bir çalışanın gönderdiği tüm mesajların idareci tarafından okunabileceğine hükmetti.
*Bildiriye göre gerçekleşen insan hakları ihlallerinin sorumlularının tespit edilerek cezalandırılması gerekiyormuş.
O bölgede insan hakları ihlalleri gerçekleşmemiş, sadece teröristlere karşı mücadele edilmiştir. Asıl cezalandırılması gereken, PKK teröristlerini destekleyen, cesaretlendiren, yönlendiren ve onlara silah verenlerdir.
*Bildiriye göre yasağın uygulandığı yerde yaşayan vatandaşların uğradığı maddi ve manevi zararların tespit edilerek tazmin edilmesi gerekiyormuş.
Halbuki PKK, işgal ettiği bölgelerde hendek kazarak, bomba koyarak, çocukları, kadınları, bölge halkını silah zoruyla öne sürerek, ateşe atarak her türlü insanlık dışı uygulama ile bölge halkını esir almış, onların maddi ve manevi anlamda zarar görmelerine sebep olmuştur. Bölge halkını mağdur edenler; PKK, onun siyasi, ekonomik, psikolojik, basın yayın destekçileridir. Bölge halkının maddi ve manevi zararlarını PKK ve destekçileri tazmin etmelidir.
*Bildiriye göre bu amaçla ulusal ve uluslararası bağımsız gözlemcilerin yıkım bölgelerinde giriş, gözlem ve raporlama yapmasına izin verilmesi gerekiyormuş.
Ulusal ve uluslararası bağımsız gözlemcilerin terörle mücadele bölgelerine giriş, gözlem ve raporlama yapmasına izin verilmesini istemek, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin anayasal egemenlik haklarını, bağımsız devlet olma özelliğini yok saymak, mandacı bir zihniyetle yabancı emperyalist devletleri işin içine sokarak o bölgeyi koparıp, orada ayrı bir devletçik, ya da kanton kurmaları niyetleri taşıdıklarını göstermektedir.
Millî Mücadele döneminde de bazı kişiler İngiliz Muhipleri Cemiyeti diye bir dernek kurup “bizi İngilizler yönetsin” demişler, bir kısmı Wilson Prensipleri Cemiyeti kurmuş, bunlar da “bizi Amerikalılar yönetsin” demiştir. Uluslararası gözlemci istemek, mandacılıktır. Atatürk ise her türlü mandacılığı reddederek Sivas Kongresinde “manda ve himaye kabul edilemez” diyerek tam bağımsız, millî bir devlet kurmuştur. Biz tam bağımsız, millî Türk Devletinin vatandaşı ve milletiyiz.
Bazı PKK’lı siyasetçiler de zaman zaman bölgeye yabancı gözlemcileri, yabancı bir devleti hakem olarak davet ediyorlar. Amaçları şudur: Birleşmiş Milletler metinlerinde geçen “Halkların kendi kaderlerini tayin hakkı” nı devreye sokup, Kürt vatandaşları ayrı bir “halk” olarak kabul ettirip, ayaklandırıp isyan ettirmek, sonra Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyine dilekçe ile başvurmak, Güneydoğu Anadolu Bölgemize Barış Gücünü davet etmek ve bunun sonucu olarak bu bölgede PKK kantonu kurdurmak istiyorlar.
*Bildiriye göre müzakere koşullarının hazırlanması ve kalıcı bir barış için çözüm yollarının kurulması gerekiyormuş.
Müzakere koşullarının hazırlanmasını ve kalıcı bir barış için çözüm yollarının kurulmasını istemek, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin karşısına PKK’yı ayrı, bağımsız bir devlet olarak çıkarmaktır. Müzakere ve barış, savaşan 2 ayrı devlet arasında olur. PKK, ayrı bir devlet değil, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin devlet, vatan ve millet bütünlüğünü ve birliğini ortadan kaldırmaya, bölmeye çalışan yasadışı terörist bir örgüttür.
*Bildiriye göre Hükûmetin Kürt siyasi iradesinin taleplerini içeren bir yol haritasını oluşturması gerekiyormuş.
Hükûmetin Kürt siyasi iradesinin taleplerini içeren bir yol haritasını oluşturmasını istemek, Türk milletinin bazı fertlerini, devletimizin bazı vatandaşlarını ayrı bir millet olarak bölmek ve Kürt vatandaşları azınlık ya da Türk millet varlığından ayrı bir topluluk olarak görmek ve bunu kendilerince meşru bir hale getirmek isteğidir.
Bu talep, devletimizin kuruluş esaslarına, millî ve üniter yapısına aykırıdır. Tekli, millî, bağımsız devlet yapımızı çok etnikli bir siyasi rejime dönüştürme çabasıdır.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bir millete aittir. O milletin adı da “Türk milleti”dir. Bu meşru millet yapısının dışında ayrı bir “Kürt milleti” tasavvuru ve buna bağlı “Kürt siyasi iradesi” ihdası bölücülüktür ve suçtur. Türk milletinin bir parçası olan Kürt vatandaşlarla, federe yapıda, ortaklaşa bir rejim kurmaya zorlamaktadırlar. Bu da Türk Milletinin bu vatandaki bin yıllık egemenliğine baş kaldırmaktır.
Etnik gruplar, kolektif kimliğe dönüştürülüp siyasi hak talep edemez. Bunu hiçbir millî ve bağımsız devlet kabul etmez. Bu bağlamda AİHM, buna benzer davaları hep reddetmiştir. Hem Anayasamız, hem evrensel hukuk, etnik gruplara herhangi bir hak tanımıyor. Zira etnik gruplar, tek millete dahil olan eşit bireylerdir. Etnik gruplar, bir milletin ve bir devletin ortağı değildir. İmtiyaz ve ayrıcalık isteyemezler. Türkiye’de Kürt vatandaşlar azınlık statüsünde değildir. Türkiye’de verilen haklar kolektif değil, bireyseldir. Bu haklar, siyasi amaçla ve ayrımcılık için kullanılamaz, kendi kaderini tayin hakkı tanımaz. Hele isyan eden, silahlı kalkışmada bulunan her hareket, kesinlikle bastırılır.
*Bildiriye göre müzakere görüşmelerinde toplumun geniş kesimlerinden bağımsız gözlemcilerin bulunması gerekiyormuş.
Müzakere görüşmelerinde toplumun geniş kesimlerinden bağımsız gözlemcilerin bulunmasını istemek de yukarıdaki açıklamalarımıza uygun olarak tamamen yasa dışı ve gerçek dışı bir taleptir.
*Bildiriye göre bu gözlemciler arasında gönüllü olarak yer almak istiyorlarmış.
Akademisyenlerin kendi kendilerine vazife edinip, ayrı ve bağımsız 2 devlet tarafları uydurup, bunlar arasında kendilerini bağımsız gözlemci saymaları da deli saçması bir taleptir.
*Bildiriye göre Devletin vatandaşlarına uyguladığı şiddete hemen şimdi son vermesi gerekiyormuş.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, kendi vatandaşlarına şiddet uygulamamıştır. Bölge halkına asıl şiddeti PKK uygulamıştır. PKK, bölge halkına silah zoruyla hendek kazdırmış, şiddet uygulayarak terör örgütüne katılmaya zorlamıştır. Bölge halkının çocuklarını zorla dağa kaldırmış, esnaf ve iş adamlarından şiddet uygulayarak vergi adı altında haraç toplamış, şiddet uygulayarak zaman zaman esnafı kepenk kapatmaya zorlamıştır. PKK, zaman zaman silahlı eşkıya olarak yol kesip vatandaşın seyahat özgürlüğünü yok etmiştir. Devlet, operasyon yaparak PKK’nın halka uyguladığı şiddeti sonlandırmak istemiştir. Hemen şimdi şiddete son vermesi gereken, PKK’dır.
*Bildiriye göre bu ülkenin akademisyen ve araştırmacıları olarak sessiz kalıp bu katliamın suç ortağı olmayacaklarını belirtiyorlar.
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin yaptığı iş katliam değil, huzur ve güven ortamını tesis faaliyetidir, iç güvenliği sağlama çalışmasıdır. Asıl katliamı PKK yapmaktadır. Kendilerine yardım ve yataklık etmeyen bölge halkını çoluk çocuk demeden yıllarca acımasızca öldürmekte, örgüte katılmak istemeyenleri infaz etmektedir.
Sonuç olarak bu bildiri, iyi niyetli bir barış çağrısı değil; tamamen Atatürk’ün Gençliğe Hitabesinde söylediği dahilî ve haricî bedhahların işbirliğiyle Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bir bölgesinde meşru egemenliğini yok etmek, vatan, devlet ve millet birlik ve bütünlüğünü bölüp parçalamak ve Suriye’de yapılmaya çalışıldığı gibi kantonlar, korsan devletçikler kurma niyet ve amacını taşımaktadır.