Suç varsa ceza da
Olmalıdır…

Necdet Buluz

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, ‘‘Anayasal suç işliyorlar’’ diyerek HDP eşbaşkanları Demirtaş ve Yüksekdağ’ın dokunulmazlıklarının kaldırılması konusundaki çıkışı, siyasette deprem etkisi yaptı. AK Partili Özdağ “HDP’liler çoktan sınırı aştılar” derken, MHP’li Vural partinin kapatılması gerektiğini söyledi. CHP’li Özel “Başkanlık yolunda şantaj” derken, HDP’li Sancar “Cumhurbaşkanı anayasal suç işliyor” dedi.

Bilindiği gibi Demirtaş ve Yüksekdağ, yaptıkları açıklamalarda bölücülükten söz etmişler, Güneydoğu’daki çatışmalarda Hükümeti suçlamışlar ve “Eninde sonunda bir Kürdistan kurulacaktır” demişlerdi.

PKK’nın siyasi uzantılarının bugün söyledikleri, geçmişteki söylenenlerden pek farklı sayılmaz. Yıllar öncesi de aynı durumlar yaşandı. Bazı milletvekillerin dokunulmazlıkları kaldırıldı, Meclis’ten atıldı. Yargılanıp ceza da aldılar, yıllarca cezaevinde yattılar. Sonunda bugünlere kadar gelindi. Konu aynı, söylemler aynı ve oynanan oyun yine aynı, değişen bir şey yok.

Bizim görüşümüze gelince:

Ortada bir anayasal suç varsa bu sucu işleyenler de cezalandırılmalıdır. Buna karar verecek olanlar da savcılardır, hakimlerdir.

Ancak, böylesine cezalar ve verilen kararlar beklenen sonuçları verir mi? Asıl üzerinde durulması gereken konu bu olmalıdır. Ortada sorunlar var, kanayan yara var. Bunların ortadan kaldırılması gerekiyor. Tamam, suç işleyenler cezasız kalmasın ama ondan sonrası ne olacak?

Sorunlar devam edecekse, kanayan yaralar iyileşmeyecekse, ülkeye beklenen huzur gelmeyecekse biz neyin mücadelesini veriyoruz?

Hukuksal mücadele hiç kuşkusuz yapılmalıdır, bunu destekliyoruz. Değerlerimizin korunması, birlik ve bütünlüğümüzün sağlanması açısından bunun ne kadar önemli olduğunu söylemeye de gerek yok.

Nitekim MHP Grup Başkan Vekili Oktay Vural, konu ile ilgili görüşlerini açıklarken bu konuya da enine boyuna değinerek şunları söylüyor, kendisine dinleyelim:

“Korunması gereken değerlerimiz var. Askerimiz, polisimiz bu değerlerimizi korumak için şehit oluyorsa, bu değerleri ortadan kaldırmak isteyenlere karşı da hukukun mücadele etmesi gerekir. Özerklik, özyönetim, Kürdistan diye ayrı bir devlet iddiasını dile getirmek, teröristlerin hendek kazmasını halk iradesi olarak gündeme getirmek demokratik hukuk devletini ortadan kaldırmaktır. Partiler demokrasinin vazgeçilmez unsurlarıdır ama doğrudan terörle ilişkili olan, şiddeti destekleyen ve bunu bir araç olarak görüp meşrulaştıran, demokratik hukuk devletini ortadan kaldırmayı hedefleyen partiler demokratik hayatın vazgeçilmez unsuru olarak kabul edilemez, bunu böyle görmek işin özüne aykırıdır, hukuk çerçevesinde gereğinin yapılması gerekir. MHP olarak partilerin değil kapatmaya yol açan kişilerin cezalandırılmasını savunduk ancak buradaki istisnamız terör ve şiddettir, o nedenle terör ve şiddet eylemleriyle bağımsızlığımızı ortadan kaldırmak isteyen partilerin kapatılması gerekir. Anayasamıza göre de bu durumdaki partilerin kapatılması mümkündür. Bu konuda Cumhurbaşkanı yargıya ayar vermek yerine Cumhuriyet Savcılığı’nın doğrudan doğruya dokunulmazlıklarla birlikte bu partinin odak noktası olması hususunu da dikkate alarak hukuku çalıştırması gerekiyor. Çünkü karşımızdaki konu doğrudan doğruya terör, şiddet ve bölücülük faaliyetidir. Terör örgütüyle mücadele edeceksek bu eylemlere cesaret verenlerle de mücadele etmemiz gerekir.”

İktidar partisinin “Parti kapatmaya karşıyız” söylemleri doğrudur. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da parti kapatmaktan yana olmadığını söylediğini biliyoruz. Konu ile ilgili AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Özdağ’ın konu hakkındaki görüşleri de şöyle:

“Biz parti kapatmaya karşıyız. Ama suçların şahsiliği ilkesi hâkim olmalıdır. Hangi partiye mensup olursa olsun ülke bütünlüğüne halel getiren, teröre destek veren, üniter yapıya zarar veren, yüz kızartıcı suç işleyen herkesin dokunulmazlığının kaldırılması gerekir. Hangi partiden kim olursa olsun dokunulmazlık bu ağır cezalık suç işleyenler için zırh olmamalıdır. Bunu da Meclis yapmalıdır. Bunların gayeleri belli, Kürtlerin hakları gibi teranelere inanmıyorlar, zaten Kürtlerin hakları verilmiştir, hangi Kürt ayrı bir muameleye tabi tutuluyor ki, yasalar herkese aynı uygulanıyor. Kimse dokunulmazlık zırhına bürünerek Türkiye’ye kastedemez, ayrı bayrak, İstiklal Marşı, vatan toprağı sevdasına kapılamaz, bunlar hakkında hukuk da gereğini yapmalıdır. Örneğin İspanya’daki Batasuna hareketi sadece terör örgütünün sembolünü kullandı diye hem İspanyol yargısı hem de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nce kapatıldı. Kimse suç işleme özgürlüğüne sahip olmamalıdır, kimse dokunulmazlığım var her suçu işlerim, yaptığım da yanıma kâr kalır diyememelidir. HDP’liler çoktan sınırı aştılar, gereği yapılmalıdır.”

Güneydoğu Anadolu’daki sorunların çözümü kolay değildir. Önemli olan bu sorunların kan dökülmeden çözümü olmalıdır. Bunun yolu da akıldan geçiyor. Silahlı mücadeleden vaz geçilip, sorunların iletişim yolu ile çözümü konusunda Hükümetin attığı “Çözüm süreci” adımı başarıya ulaşmadı ki. Tam tersi kentler silah deposu haline dönüştürüldü. “Silah bırakacağız” diyenler silaha sarıldı.

Geçmişte demokratik alanın da genişletildiği gördük. PKK ve yandaşları dikkat edilecek olursa verildikçe istediler. Devlete kafa tuttular, tehditler savurdular. Silahı ellerinden bırakmadılar. İstekleri bir türlü bitmedi. Ortada olan sorunlar bu anlayışla çözülebilir mi?

HDP’nin Kandil’in etkisinden kurtulamaması ve silah ve şiddetten yana tavır alması da sanıyoruz bardağı taşıran damla olmuştur.

Sonunda eteklerindeki taşları dökmeye başladılar. Ülkeyi bölmek istediklerini haykırdılar. Bu ayrışma, hainlik, suç işlemektir. Buna devlet ve millet olarak izin verilmeyeceğine göre hiç kuşkusuz hukuk çerçevesinde gereken de yapılmalıdır.

necdetbuluz@gmail.com

www.facebook.com/necdet.buluz