“Prensipte anlaşma” yeterli mi?..

“Prensipte anlaşma”

yeterli mi?..

Necdet Buluz

Geçen gün yazdığımız bir yazıya birçok tepki aldık. Olumlu ve olumsuz yönden gelen bu tepkiler, bizim AB karşıtı olduğumuz izlenimini ortaya koyuyor. Hâlbuki normal koşullarda AB ile bütünleşmeyi her zaman isteyen ve destekleyenlerden biriyiz. Bugüne kadar görebildiğimiz kadarı ile AB’nin Türkiye düşmanlığı ve AB üyeliği için kapısında sürüklendirdiği konusu bizi derinden yaralamaktadır.

Dikkat edilecek olursa AB’ye üye yapılan diğer ülkeler zorlanmadılar, oyalanmadılar. Söz konusu Türkiye olunca zorlamalar ve oyalamalar gündeme geliyor. Bunda en büyük nedenin din olduğunu da söylemeliyiz.

AB ile yakınlaşalım, bütünleşelim ama bu normal koşullarda ve adil olsun. Biz, hep bunu istedik, bunu savunduk. Bugüne kadar AB’ye üye olmak için yapmadığımız kalmadı ama hala bizi oyalıyorlar. Bundan sonra da oyalamayacaklarının bir garantisi var mı? Bunu göremiyoruz. Bu da ister istemez ilerisi için bizi endişelendiriyor. Bu nedenle Avrupa’ya güvenmediğimizi söylemeye çalışıyoruz.

Son yazımızda AB ile yeniden bir araya gelmemizde, AB üyesi ülkelerin bize daha yakın görünmesinde sığınmacı sorununun öne çıkması nedeni ile gerçekleştiğini söyledik. Bunda yanılmadığımız da görülüyor.

Sığınmacıları ülkelerinde görmek istemeyen AB ülkeleri, bizi mülteci kampına çevirmenin hesaplarını yapıyorlar. İşin insani boyutunu bir kenara bırakıp, prensipte anlaşmalarla bizi oylamaya çalışıyorlar. Bunu görüyoruz ve bu nedenle de uyarı yapmak zorunda kalıyoruz.

28 AB ülkesi ile Başbakan Davutoğlu’nun bir araya geldiği zirvede “prensipte anlaşma” sağlandı. Asıl anlaşma 17 Mart tarihindeki ikinci toplantıda gerçekleşecek. Türkiye, ne istediğini söyledi. AB üyesi ülkeler de isteklerini ortaya koydu. Ancak, “prensipte anlaşma” dan sonra bazı AB üyesi ülkelerin mızıkçılık yapmaya başladığını gördük. Asıl anlaşmada bazı koşullar ortaya koyabilirler. Bu da Türkiye’yi zora sokabilir. Geçen yazımızda biz asıl bunlara vurgu yapmaya çalıştık.

Geçen yazımızda unuttuğumuz bir konu oldu, bunu da burada sizlerle paylaşalım:

Türkiye AB üyesi ülkelere vizesiz seyahatin Haziran’da başlamasını istedi. Ülkeler bunu kendi aralarında müzakere edecek. Ancak, bazı ülkeler buna şimdiden “hayır” diyor. Ya da Türkiye’nin yerine getirmekte zorlanacağı koşulları ortaya koyacaklar. Bunlar da yazılı anlaşmada yer alacak.

AB’nin Türkiye ile yapacağı “Vize serbestîsi” anlaşmasının birçok şartından biri de “AB’nin vize uyguladığı ülkelere Türkiye’nin de vize uygulaması” AB hemen bütün Asya, Ortadoğu, Afrika ülkelerine vize uyguluyor. Bunlar arasında bizim çok yakından ticaret yaptığımız Çin Halk Cumhuriyeti, Ortadoğu ülkeleri, Türk Cumhuriyetleri de bulunuyor. AB bize vizeyi kaldırdığında adı geçen ülkelere biz de vize uygulamasına geçmiş olacağız. Böyle bir durumda bu ülkelerle olan başta ticaret olmak üzere diğer konularda önemli sıkıntıların yaşanabileceğini de görmemiz gerekiyor.

Söylemek istediğimiz şu:

Konu hem görüldüğü gibi basit ve kolay değil. Hele vizesiz seyahat konusu daha da zor. Üstelik AB verdiği vaatlerin yerine getirilmesi için Türkiye’nin önüne bir yığın da istek koyacak. Bunların yerine getirilmesini isteyecek. Avrupa’nın şu andaki en büyük derdi, yığın yığın kapılarına dayanan sığınmacılardan bir an için kurtulmaktır. Bunun hesapları yapılıyor. Türkiye’ye yanaşmalarının da en büyük nedeni budur.

Sığınmacı pazarlığında AB ülkeleri için temel bazı değerler var. Bu değerler içinde bağımsız hukuk sistemi, demokrasi, basın ve ifade özgürlüğü önemli olarak görülüyor. Bazı liderler “Kesinlikle bazı değerlerde esneklik göstermeyeceğiz” diyerek şimdiden tavır sergiliyor.

Şu anda sığınmacı konusu öncelik taşıdığı için, diğer konular gölgede kalıyor. İş, ciddiyete bindiğinde ve “prensipteki anlaşma” kâğıda dökülmeye başladığında asıl fırtına o zaman kopacak gibi görünüyor.

Sığınmacı konusunun AB’yi bölmek üzere olduğunu da gözlemliyoruz.

Böyle bir ortamda “prensipte anlaşma”nın kâğıda dökülmesi kolay olmayacak. Dökülse bile bu bizim için yeterli olacak mı olmayacak mı buna bakmak gerekiyor. “Prensipte anlaşma” söylentileri ile bayram yapmaya kalkmamızın da bir anlamı yoktur. Daha ortada netleşmiş bir şey bulunmuyor.

AB kendi içinde de sorunlar yaşıyor. Yaşanan bu sorunlar ve krizler nedeni ile dikkat edilecek olursa bütünsel kararlar verilmekte sıkıntılar çekiliyor. Üyelerin çıkarları da birbirinden farklı olunca görüş ayrılıkları da derinleşebiliyor. Son yıllarda İngiltere ve Fransa diğer ülkelerden farklı yaklaşımlar sergilemeye başladı. Bu nedenle Almanya ön plana çıkmış görünüyor.

Özetle, AB ile bizi yakınlaştıracak her türlü siyasi, ekonomi başta olmak üzere hemen her alandaki bütünleştirme çalışmalarını eşit koşullarda destekliyoruz. Ancak, bunları yaparken de geride bırakması muhtemelen enkazlara da dikkat etmek gerekiyor. Biz, bunları anımsatmak istedik.

necdetbuluz@gmail.com

www.facebook.com/necdet.buluz