İyi Parti Ekonomiden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Durmuş Yılmaz, hükümetin ekonomide gerçek durumu kamuoyuyla paylaşmadığını söyledi ve “Ülkenin en önemli sorunu verilerin güvenilirliğidir” dedi. eski Merkez Bankası Başkanı Yılmaz, şu andaki koşulların 2001 krizi dönemindekinden çok da iyi olmadığı tespitini yaptı. Durmuş Yılmaz “Krizlerden ders çıkarmadık” diye konuştu.
Eski Merkez Bankası Başkanı ve İYİ Parti Ekonomiden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Durmuş Yılmaz, mevcut hükümetin ekonomik verilerin yansıttığı asıl gerçek durumu kamuoyuyla paylaşmadığını vurgulayarak “Ülkenin en önemli sorunu verilerin güvenilirliğidir” dedi.
Yılmaz, partinin ekonomik tespit ve hedeflerini ekonomi basınıyla paylaştığı, “Türkiye Ekonomisi” adlı sunumda, devletin ürettiği rakam konusunda kendisinin Merkez Bankası başkanlığı yaptığı süre için de şüphe olduğunu anlatarak, “Benim görev süremde de vardı bu şüphe. Ben hep şunu söyledim: bizim ürettiğimiz enflasyon dünyada kullanılan metodolojilere göre bir enflasyon. Ama itiraf edeyim, son iki üç yılda geliştirilen bazı uygulamalar bende de bu şüpheyi başlattı” diye konuştu.
Veriler güvenilmez
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in katılımıyla düzenlenen toplantıda sunum yapan Durmuş Yılmaz’nın konuşmasının satırbaşları şöyle:
Verilerin güvenilirliğine dair şüphe çıktı ortalığa, bu çok yanlış. GSYH revize edildi. Kısa vadeli aylık verilerle uzun vadeli veriler örtüşmüyor. Çağın en büyük güçlerinden biri big data analizi. Eğer rakamlar doğru değil ise nasıl güvenilir plan yapacaksınız?
Türkiye’de yapılan işsizlik hesaplamasında yeni bir alışkanlık ortaya çıktı. 15-24 yaş aralığındaki genç nüfusumuz 11 milyon 876 bine sabitlenmiş durumda hesaplamalarda. Oysa gerçek rakam 12 milyon küsur. Yani 1.1 milyon genç istatistiklere dahil edilemiyor.
Dalgalı kur kurtardı
Türkiye’de sabit kur rejimi olsaydı Türkiye şu anda bir kriz içerisindeydi. Dalgalı kur rejimi olduğu için biz çarkları döndürmeye devam ediyoruz. Şu andaki koşullarımız 2001 kriz dönemindekinden çok da iyi değil. Çünkü 2001’de krize götüren ortamdaki birtakım alışkanlarımızı, birtakım günahları tekrar işler hale geldik. Maalesef bu krizlerden ders çıkarmamış gibi görünüyoruz.
Bu ekonominin kaynak ihtiyacı azalmadı. Kamu borcu GSYH oranı 70’lerden 30’a düştü. Evet ama özel sektör borçlanmaya devam etti. Özel kesimin borcu devleti ilgilendirmez gibi düşünülüyor ama bir gecede bunların hepsi devlet borcu haline gelebilir.
2000’li yılların başından itibaren izlenen iktisadi politikalar sonucu ekonomimiz hızlı bir sanayisizleşme sürecine girdi, büyük ölçüde dış borç ile finanse edilen iç tüketim ve inşaata dayalı yatırım modeline geçildi.
Merkez Bankası enflasyon hedeflemesinden vazgeçti
n Ekonomi 2012 yılından itibaren enflasyon- devalüasyon sarmalına girmiştir. Bunun başlıca sebepleri gevşek para politikası, aşırı kredi büyümesi ve kur geçişkenliğidir. Merkez Bankası enflasyon hedeflemesinden de-facto vazgeçmiş ve siyasi baskılar sonucunda anti-enflasyonist politikalar izleyemez duruma düşmüştür. Enflasyon hedeflemesi yapmış gibi yoluna devam ediyor. Seçmen de işsizliğe karşı daha duyarlı enflasyona karşı daha az. Gıda Komisyonunun hiçbir etkinliği yok.
2011’den bu yana kamu maliyesi bozulma işaretleri vermiş, ancak bu bozulmanın gerçek boyutu 2018’de ortaya çıkacak. İç borç çevirme rasyosu yüzde 80’lerden, yüzde 130’a fırlayarak, 2009 krizi dahil AKP iktidarlarının en yüksek seviyesine çıktı.
Türk ekonomisi 2003-2017 döneminde, 1950-2002 dönemine kıyasla yıllık ortalama sadece 0.8 puan daha fazla büyüyebilmek için bu dönemin 3 katı dış açık vermek durumunda kaldı. Bunun sonucunda Cumhuriyet tarihinin en yüksek toplam borçluluk oranına erişildi.
KGF kredileri sıkıntılı
Kredi Garanti Fonu (KGF) kredilerinin büyük kısmı sorunlu. Bu bankalar üzerinde yük oluşturacak. BDDK bu yükü bişdi geçici kuraldışı tedbirlerle hafifletmeye çalışıyor.
Kısa vadede faizlerin aşağıya inmesi mümkün değil. n Dolarda sürekli bir rekorla karşılaşıyoruz. Kısa vadede bu inişler çıkışlar olacaktır. 1 yıllık vadeye baktığımızda da TL değer kaybedecek. Burada kısa vadede Merkez Bankası’nın alacağı tedbirler var. O tedbirlerleri almazsa bunlar bir süre daha yukarıya gidebilir. Ama uzun vadede alınacak tedbir Türkiye’de normal hayata dönmektir. Merkez tedbir almalı. Kısa vadede faizle bu tedbir alınmalı. Fakat öyle bir durum oluşur ki Merkez bu mermisini bu silahını kıllandığında boşa çıkabilir. Çünkü Maliye politikası bunu desteklemiyor hükümet politikası bunu desteklemiyor. Bu olmayınca faizi artırmakla kalırız, bu da daha yüksek bir enflasyona daha yüksek kura neden olabilir. n Yabancı kredi derecelendirme kuruluşları hükümet için rapor üretmiyor. Bunu yatırım yapacak firmalar için yapıyor.
Türkiye, 2002-2017 döneminde toplam 1.8 trilyon dolar ihracat, 2.78 trilyon dolar ithalat yaptı. Yanlış ekonomi politikalarının maliyeti dış ticaret açığı üzerinden yaklaşık 1 trilyon dolar oldu.