Türkiye Genç İş Adamları Konfederasyonu (TÜGİK) Genel Kurulu’na katılan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriyeli mültecilerin durumu ile ilgili önemli açıklamalarda bulundu. Erdoğan, “Dünyadaki diğer ülkelerin kabul ettiği mülteci sayısı ne kadar? Bazıları 100 tane almış, öbürü 300 tane, 500 tane, bin tane. Bizim alnımızda ‘enayi’ yazmıyor kusura bakmayın. Bu işin hakkı neyse, bunu yaparız. Biz bir yere kadar ‘sabır, sabır, sabır’ ondan sonra da gereği neyse bunu yaparız. Herhalde otobüsler, uçaklar boşuna durmuyor. Gereği neyse bundan sonra o yapılır” dedi.

Erdoğan, Türkiye Genç İş Adamları Konfederasyonu’nun (TÜGİK) bir otelde düzenlenen Mali Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada, TÜGİK ile geçen yılın ocak ayında Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde bir araya geldiklerini belirterek, “26 yıldır genç iş adamlarımızın sesi, temsilcisi olan TÜGİK’in ülkemizin en yaygın ve en etkin sivil toplum kuruluşları arasında yer aldığını görmekten duyduğum memnuniyeti de ifade etmem gerekir” diye konuştu.

‘GEÇMİŞ OLSUN DİLEKLERİMİ İLETİYORUM’

TÜGİK’in ekonomi politikaları yanında terörle ve Paralel Yapı ile mücadeleye kadar ülkenin tüm önemli meselelerinde ortaya koyduğu yerli ve milli duruşu takdirle karşıladığını vurgulayan Erdoğan, “Türkiye içeride ve dışarıda topyekun bir mücadele veriyor. İşte bu sabah İstanbul’da iki gazetemizin, Yeni Şafak ve Yeni Akit’in binalarına molotof kokteyli ve silahlı saldırıda bulunuldu. Hamdolsun can kaybı yok. Gazetelerimizin binalarında sadece maddi hasar meydana geldi. Saldırıları şiddetle kınıyor, her iki gazetemizin sahiplerine, yöneticilerine, çalışanlarına geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum” ifadelerini kullandı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi:

“Yaşadığımız süreç aynı zamanda milletin ve devletin yanında olanlar ile karşısında yer alanların da kendilerini gösterdikleri bir filtre işlevini görmektedir”

“TÜGİK, safını milletinin ve devletinin yanı olarak belirlemek suretiyle bu mücadeledeki yerini açık ve net bir şekilde ortaya koymuştur. Bugün nasıl geçmişe doğru bakıp kimilerini hayırla yad ediyor, kimilerini ademe mahkum ediyorsak, yarın aynı değerlendirme bugünler için de yapılacaktır. İnanıyorum ki TÜGİK, bu değerlendirmede hayırla yad edilenler arasında yer alacaktır.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, TÜGİK’e gösterdiği duruş için teşekkür etti. Türkiye’nin yakın tarihteki en zor dönemlerden birini geçen yıl yaşadığını anlatan Erdoğan, “Üst üste yaşadığımız iki seçim, bölücü terör örgütünün eylemlerini artırması, Güneydoğu ve Doğu bölgelerimizde yaşanan krizlerin derinleşmesi gibi hadiseler kimilerini karamsarlığa sürükledi. Buna rağmen, geride bıraktığımız yılın ekonomik verilerine baktığımızda hamdolsun moralimizi bozacak, ümidimizi kıracak ciddi bir sıkıntı yok” değerlendirmesinde bulundu.

‘FAİZ KONUSUNDA HASSASIM’

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Ben, faiz konusunda hassasım. Faizi, özellikle enflasyonun en önemli sebebi olarak görüyorum. Sebep netice ilişkisinde, faiz sebeptir, enflasyon neticedir. Faizle enflasyon doğru orantılıdır, ters orantılı değildir. Eğer kim faizi yükseltmeyi savunuyorsa, o bu ülkede yatırımların düşmanıdır, istihdamın düşmanıdır. Bunu da açıkça söylüyorum” dedi.

BİRLEŞMİŞ MİLLETLER’İ ELEŞTİRDİ

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Suriye’den Türkiye sınırına doğru gerçekleşen göçle ilgili, “Bu göç akınının en büyük sebebi Rusya’nın ve Esed rejiminin başlattığı sivil halkı hedef alan saldırılarıdır. Buna rağmen Birleşmiş Milletlerin, saldırıyı yapanlara karşı tedbir almak yerine, ülkemize çağrıda bulunması samimiyetsizliktir” dedi.
TÜGİK’in, üyeleri için yakında düzenleyeceği İran programını çok önemsediğinin altını çizen Erdoğan, bu tür programların, potansiyeli yüksek yerlerden başlayarak, yaygınlaştırılması tavsiyesinde bulundu. Erdoğan, yakında Ekonomi Bakanının, bu tür uzak seferlerinin olacağını, bunda genç işadamlarının da bulunmasının, birçok adımın atılmasına vesile olacağını söyledi.

Suriye meselesinin giderek derinleşen bir yara olarak can acıtmaya, yürekleri dağlamaya devam ettiğini anımsatan Erdoğan, son haftalarda Esed rejimi ve destekçilerinin, başta Halep olmak üzere, sivil yerleşim yerlerini hedef alan saldırılarını arttığını, pazar yerleri, camiler, hastaneler, insanların canlarını kurtarmak için sığındığı binalar, hatta insani yardım gönüllerinin, Rusya ve rejimin ağır bombardımanına maruz kaldığını vurguladı. İran destekli Şii milislerin ve Şebbihaların acımasız katliamlar gerçekleştirdiğine dair haberler aldıklarını aktaran Erdoğan, Suriye’nin kirli ittifakların kurulduğu, insanların canı ve kanı üzerinden pazarlıkların yapıldığı bir ülke haline geldiğini ifade etti. Rejim ve destekçisi ülkelerin, DAİŞ ve PYD gibi terör örgütlerini sürekli palazlandırdığına dikkati çeken Erdoğan, “Esed iktidarını devam ettirebilmek için tüm ülkenin yıkılmasına, terör örgütlerine ve yabancılara peşkeş çekilmesine rıza gösteriyor. 100 binlerce insanın hayata tutunmaya çalıştığı Halep’e yapılan harekat bunun en son örneğidir. Bu harekat, bölgeden ülkemize doğru yeni bir göç dalgası başlattı” diye konuştu.

Erdoğan, Türkiye sınırına gelenlerden, durumları acil ve kritik olanları kabul ettiklerini, 35 bininin ise resmi kurumların ve sivil toplum kuruluşlarının sağladığı imkanlarla, sınır hatlarında beklediğini söyledi.

‘BİZİM ALNIMIZDA ‘ENAYİ’ YAZMIYOR’

Rusya’nın ve rejimin, Halep’e yönelik hava bombardımanı, kara harekatı ve saldırılarını sürdürmesi durumunda, göç eden insan sayısının 600 binlere yükselme ihtimalinin bulunduğuna dikkati çeken Erdoğan, Türkiye’nin, en kötü senaryoyu da hesaba katarak hazırlıklarını yaptığını, önlemlerini aldığını kaydetti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, şu değerlendirmeyi yaptı:

“Bu göç akınının en büyük sebebi Rusya’nın ve Esed rejiminin başlattığı sivil halkı hedef alan saldırılarıdır. Buna rağmen Birleşmiş Milletlerin, saldırıyı yapanlara karşı tedbir almak yerine, ülkemize çağrıda bulunması samimiyetsizliktir. Neymiş ‘kapınızı açın, onları alın.’ Peki ey Birleşmiş Milletler, sen ne işe yarıyorsun, senin görevin ne? Şu ana kadar 10 milyar dolara yakın bu mülteciler için para harcamış olan Türkiye’ye, bu mülteciler için sen ne kadar destek verdin, 455 milyon dolar. Ayıptır, ayıp… Bu Birleşmiş Milletler Teşkilatı bu iş için kurulmadı, ‘kapıyı aç.’ Dünyadaki diğer ülkelerin kabul ettiği mülteci sayısı ne kadar? Bazıları 100 tane almış, öbürü 300 tane, 500 tane, bin tane. Bizim alnımızda ‘enayi’ yazmıyor kusura bakmayın. Bu işin hakkı neyse, bunu yaparız. Biz bir yere kadar ‘sabır, sabır, sabır’ ondan sonra da gereği neyse bunu yaparız. Herhalde otobüsler, uçaklar boşuna durmuyor. Gereği neyse bundan sonra o yapılır. Bu nasihati verenler, Birleşmiş Milletler’in diğer üyesi ülkelere de bir nasihat versinler de buradan çıkan bu mültecileri, o ülkelere de gönderelim. Bunu söylediğimiz zaman da rahatsız oluyorlar.”

Erdoğan, Türkiye’nin 5 yıldır büyük bir özveriyle ve tamamen kendi imkanlarıyla, sayıları 3 milyona yaklaşan mülteciye sahip çıktığını hatırlattı. G20 ve ondan önceki bütün uluslararası toplantılarda, “Gelin Kuzey Suriye’de terörden arındırılmış bir bölge kuralım. Uçuşa yasak bölge ilan edelim. 4 bin 500-5 bin kilometrekarelik bir alan var, bu alanı terörden arındırılmış bölge ilan edelim ve burada hemen, süratle donörler bir araya gelsin ve konutlar yapalım, adeta bu barış şehri olsun. Bu konutlara Suriye’den çıkacak olanları veya Türkiye’dekileri yerleştirelim. Bütün sosyal donatı alanlarıyla, alt yapısıyla bunları yapalım” dediklerini anlatan Erdoğan, bunları dinlemelerine rağmen, bir adımın atılmadığını söyledi.

‘SAMİMİ DEĞİLLER’

“Bakın şimdi, ‘3 milyar Avro’ dediler. Arkadaşlarımız, 28 Aralık’ta bir Avrupa seyahati yaptılar, dönüp geldiler işte 3 milyar Avro verecekler” diyen Erdoğan, şöyle konuştu:

“Nerede 3 milyar Avro? Şimdi söyledikleri ne biliyor musunuz? ‘Plan, proje getirilsin, plan, proje üzerinden bunları verelim.’ Yahu neyin plan projesi? Gel, bizim bütün şehirlerimizi dolaş, oradaki kampları gör, yapılan harcamalar zaten ortada. Biz senden kalkıp da Türkiye’nin milli bütçesine para istemiyoruz. Buradaki yaptığımız ve yapacağımız yatırımları için istiyoruz. Samimi değiller.”

En son Türkiye’nin dostu, NATO’da müttefiki olan bir ülkenin, “Biz PYD ile ittifak halindeyiz” dediğini anımsatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Hani bu dünyada terörle mücadele vardı? Bu nasıl bir terörle mücadele? PYD’yi PKK’dan ayrı görmeyecek kadar maalesef gözleri kapalı olanları görüyoruz. Ve kalkıp kendi uluslararası güvenlik elemanına Kobani’de plaket veriyorlar, bu belgeyle ortada, her şeyiyle ortada, buna rağmen hala ‘PYD’yi, YPG’yi terör örgütü değil’ diye değerlendiriyorlar” dedi. Erdoğan, bütün bu gerçekler ortadayken, Türkiye’ye uluslararası yükümlülüklerini hatırlatmanın, “iki yüzlülük” olduğunu söyledi.

Uluslararası yükümlülüklerini hatırlaması gerekenin öncelikle Birleşmiş Milletler ve Güvenlik Konseyi olduğunun altını çizen Erdoğan, Güvenlik Konseyi’nin bir, iki ülkenin kaprislerine, çıkarlarına mahkum edildiğini, buradaki tıkanıklığın, çaresizliğin bedelini 400 bin Suriyelinin hayatlarıyla, 12 milyon Suriyelinin ise göç ederek ödediğini kaydetti.

‘UÇUŞA YASAK GÜVENLİ BÖLGELER KURULMADAN…’

Türkiye’nin en başından beri mülteci sorunu ile etkin mücadele etmenin yolunu uluslararası topluma, kuruluşlara gösterdiğini ve göstermeye de devam ettiğini anlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Suriye toprakları içinde uçuşa yasak güvenli bölgeler kurulmadan bu sorunun üstesinden gelinemez, terörden arındırılmış bölge kurulmadan bu sorunun üstesinden gelinemez ve Türkiye olarak, biz şu anda tehdit altında olduğumuza göre atmamız gereken adımları da biz gerekli şekilde atarız, atmaya da devam edeceğiz” diye konuştu.

Suriyelileri öncelikle kendi topraklarında tutmanın yollarının aranması gerektiğine dikkati çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Zira hiç kimse mecbur değilse ülkesini, evini, şehrini terk etmek istemez. Hem buna imkan sağlamayacak hem rejimin ve Rusya’nın saldırılarını durdurmayacak hem de Türkiye’den daha fazlasını yapmasını bekleyeceksiniz. Böyle olmaz. Birleşmiş Milletler özellikle de Güvenlik Konseyi bu davranışıyla kendi meşruiyetini sorgulanır hale getirdiğini bilmelidir. En ihtiyaç duyulan zamanda görevini yerine getirmeyen, mağdurun değil, zalimin yanında yer alan bir kurum kendi sonunu hazırlıyor demektir. Bizim medeniyetimiz bir merhamet ve şefkat medeniyetidir. Bizim medeniyetimizin en büyük özelliği misafirperverliğidir. Kapısına geleni geri çevirmemesidir.”

“Bizde yabancı yoktur, bizde misafir vardır” diyen Erdoğan, “Bizim soframız misafirle bereketlenir. Milletimiz aynı erdemi bugün de Suriye’den, Irak’tan gelen kardeşleri için göstermektedir. Türkiye’nin 5 yıldır başarı ile yüzleştiği mülteci sorunu karşısında Avrupalı veya Avrupa ülkelerinin gösterdikleri tepki tam anlamıyla ibretliktir” değerlendirmesinde bulundu. Avrupa’da sınırların tel örgülerle kapatılmasından mültecilere şiddet uygulanmasına, eşyalarına el konulmasından insanlık dışı şartlarda barındırılmaya kadar birçok utanç verici görüntünün yaşandığına işaret eden Erdoğan, “Daha birkaç gün önce Suriyeli küçük bir kız çocuğu ile güya otoyolda oyun oynayarak piar çalışması yapanlar, şimdi geçirdikleri kanunlarla mültecilerin ziynet eşyalarına, yanlarında getirdikleri birikimlerine göz dikiyorlar. Çok manidardır” dedi.

‘İNSANİ GÖREVLERİMİZİ HAKKIYLA YAPMANIN ÇABASI İÇİNDEYİZ’

Mültecilerin ya asimile edilmesi ya da sınır dışına atılması gereken yabancılar olarak görüldüğünü vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, bugün çoğu Avrupa ülkesinde ırkçı akımların, hükümetlerin mültecilerle ilgili politikalarını belirlediğine ve böyle bir güce eriştiğine şahit olunduğunu kaydetti.
Yabancı düşmanı, ırkçı ve İslamofobik akımların marjinal olmaktan çıkarak, giderek merkeze oturduğunu ifade eden Erdoğan, “Avrupa bu utanç çukurunda debelenirken biz millet olarak insani görevlerimizi hakkıyla yapmanın çabası içindeyiz. Kimi zaman milletimizin değerlerinden nasibini almamış birileri çıkıp misafirlerimizle ilgili olumsuz bir hava yaymaya çalışsalar da başarılı olamadılar” diye konuştu. Son günlerde kamuoyunda tartışılan bir konuya değinmek istediğini aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi:

“Bilindiği gibi bir süredir Avrupa Birliği yetkilileri ile Suriyeli sığınmacıların sorunlarına çözüm bulmak amacıyla görüşmeler yürütüyoruz. Son olarak birkaç gün önce Sayın Merkel’i ağırladık. Daha öncesinde G20 zirvesi vesilesiyle Avrupa Birliği Konseyi Başkanı Tusk ve Avrupa Komisyonu Başkanı Sayın Juncker’i misafir ettik. Juncker benim 15-20 yıllık arkadaşım, daha Lüksemburg’da Başbakan olduğu dönemden bu yana tanıyorum. Tusk, Polonya’da Başbakan olduğu andan itibaren tanıdığım birisi. Her ikisiyle de yaptığımız görüşmemizin ana gündem maddesi Suriyelilerin sorunların çözümü için yürüttüğümüz çalışmalar, burada Avrupa Birliği’nin yapacağı katkılar. Yani mülteci sorunu, konu bu.”

‘BEYEFENDİLER BUNDAN RAHATSIZ OLMUŞLAR’

Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:

“Birileri bu görüşmenin tutanaklarını servis ederek, bize saldırmaya çalışıyor. Tutanakları okuyanlarınız olmuştur veya vardır. Orada ne yapmışız biz? Ülkemizin ve Suriyeli mültecilerin haklarını ısrarla ve kararlı bir şekilde savunmuşuz. Avrupa Birliği’nden sözlerini yerine getirmesini, Türkiye’ye karşı samimi davranmasını istemişiz. Yayınlanan tutanaklar bizim için utanç değil, bir ibra belgesidir, aslında. Allah hainlerin hilesini başarıya ulaştırmaz, bu böyledir. Üstelik bu düşünceleri sadece orada ifade etmekle kalmadım, her fırsatta ve her platformda söylemeye devam ettim yani aslında ortada gizli saklı bir durumda yok. Ülkemin çıkarlarını mazlumların ve mağdurların haklarını savunduğum için şahsıma saldıranlar, bu üslupları ile aslında yaptığımız işin ne kadar doğru olduğunu gösteriyorlar. Ne demişim, onu da söyleyeyim. Bize bir kereliğine vereceğiniz 3 milyar avro bütçemize değildir, nereyedir? Mültecileredir. Bunun, bu olaylar devam ettiği sürece devamı gerekir. Aksi takdirde biz şu ana kadar sizden para gelecek diye 9 milyar doları harcamadık. O bizim misafirperverliğimizin bir gereğiydi, biz bunu yaptık. Biz bunlarla da yıkılmadık, bundan sonra da yıkılmayız. Bundan sonra da bunu yapmaya devam ederiz. Bizim özelliğimiz bu. Edirne’den insanları otobüslere bindirdik, tekrar geri çevirdik. Ama bir olur iki olur, ondan sonrada sonra kusura bakmayın, biz de kapıları açarız, hadi hayırlı yolculuklar dileriz. Beyefendiler bundan rahatsız olmuşlar.”

Pir Sultan Abdal’ın koyun beni aşkına yanayım şiirinden, “Koyun beni Hak aşkına yanayım, dönen dönsün, ben dönmezem yolumdan. Yolumdan dönüp, mahrum mu kalayım? Dönen dönsün, ben dönmezem yolumdan” dörtlüğünü okuyan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Biz de yolumuzdan dönmeyecek, mazlumlara, mağdurlara sahip çıkmaya devam edeceğiz” dedi.