Kendi ülkemizde mülteci konumuna düşeceğiz

Kendi ülkemizde mülteci konumuna düşeceğiz

Mimarlar, TBMM’de görüşülecek olan Uluslararası İşgücü Kanun Tasarısı’na sert tepki gösterdi. Konuya ilişkin basın toplantısı düzenleyen Mimarlar Odası Ankara Şubesi, “Türkiye’de yabancı mimar, mühendis, eğitimci ve sağlıkçıların karşılıklılık olmadan çalışmasının önünün açılarak, bu ülkenin mimarları mühendisleri olarak kendi ülkemizde mülteci konumuna düşeceğiz. İşsizlik yüzde 40’lara ulaşacak. Bunu kabul etmemiz mümkün değil” dedi.

Mimarlar Odası Ankara Şubesi düzenlediği basın toplantısında TBMM’de görüşülecek olan Uluslararası İşgücü Kanun Tasarısı’nı ve UNESCO Dünya Miras Komitesi’nin Türkiye’de toplanmasını değerlendirdi.
Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş Candan, Uluslararası İşgücü Kanun Tasarısıyla birlikte, Türkiye’de yabancı mimar, mühendislerin karşılıklılık olmadan çalışmasının önünün açılarak, kendi işgücümüzün niteliksizleştirileceğini ve mülteci konumuna düşürüleceğini bildirdi.
Karşılıklılık ilkesi olmalı
Candan bu yasa ile birlikte yabancı mimar, mühendis meslek odalarının denetiminin dışında Türkiye’de tabiri caizse cirit atacağını belirterek, sözlerine şöyle devam etti:
“Bunu kabul etmemiz mümkün değil. Yer yerinden oynar. AB ülkelerinde bir mesleğin başka bir ülkede icra edilmesi gerektiği durumlarda karşılıklılık ilkesi vardır. Biz burada yabancı mimarları ve mühendisleri herhangi bir sınırlama koymadan çalıştıracağız bu bizim meslektaşlarımız, bizim ülkemizin vatandaşları da yurtdışında bu şekilde çalışmalı. Örneğin ODTÜ mimarlık fakültesinden mezun olmuş bir meslektaşımız, Amerika’da, İngiltere’de mimarlık yapamıyor iki yıl da orada formasyon eğitimi alarak ancak matematik öğretmenliği yapıyor. Yetişmiş nitelikli işgücü olan TMMOB’a üye 500 bin kişi ve TMMOB’a üye olacak yeni mezun mimar ve şehir plancıları öğrencileri ucuz işgücü ve ara eleman konuma getirilecek.”
İŞSİZLİK YÜZDE 40’LARA ULAŞACAK
Bu kanun tasarısını, kiralık işçi yasasıyla birlikte değerlendirildiğinde durumun çok daha vahim olacağını da belirten Candan, şunları kaydetti:
“Tamamen uluslararası şirketlerin taşeronu haline gelmiş olan mimarlık ve mühendislik hizmetleri bu sefer mimarların ve mühendisleri nitelikli işgücü olmaktan öte tamamen ara elaman ucuz iş gücü olacak. Buraların yabancı mimar ve mühendislerle doldurulmasıyla işsizliğin yüzde 40’lara ulaştığı bir durumla karşı karşıya kalacağız. Bu ülkede 1 milyona yakın mimar, mühendis ve şehir plancısı var. Yurtdışından gelen insanlara herhangi bir sınırlama koymadan karşılıklılık ilkesi olmadan çalışma alanlarımızın açılması doğru değil.”
Paket halinde yabancı Sermayaye hizmet mimarlık mühendislik…
Sermayenin çıkarları doğrultusunda hareket etmenin ülkenin güvenliğini de tehlikeye atacağını bildiren Candan, “Örneğin Akkuyu Nükleer Santralinde ve rüzgar enerjisi santralleri, üçüncü hava limanı, üçüncü köprü gibi büyük ölçekli organizasyonların tamamında uluslararası firmalar, kendi mühendis mimarlarınıda getirecek, hatta getirmesine gerek yok sınır ötesi hizmet alacak, çevresel etki değerlendirme raporlarınıda yaptırrılar, paket halinde sermayaye hizmet eden mühendislik mimarlık hizmeti verilecek.TMMOB dvere dışı bırakılarak denetimsiz bir süreç ortaya çıkıyor. Yabancı sermayeye açılmış ve işsizlik oranının yüzde 40’a yükseltecek bir süreçle karşıyayız.”
Bu bir ülkenin milli güvenliği açısından kontrol edilmez tamamen içerden ele geçirilmiş bağımsızlığın ortadan kaldırıldığı bir sürece de tekabül ettiğini, bu durumunda ülke güvenliği açısından sorunlara tekabül edeceğini ifade eden Candan “uluslararası güçlerin kontrolünde şekillenen işgücü süreci ve taşeron firmaları aracılığıyla kamu kurumlarında da çalışabilecek olması, ülke güvenliği açısındanda sıkıntılı bir durum yaratır.Ülkemizin mimar ve mühendisleri yapı üretim sürecinden tasfiye edilemz. Bu durum mühendislik mimarlık kanuna aykırı ” dedi .
“UNESCO kendini geliştirmeli ve bilimsel ilkeler doğrultusunda kültür mirasını koruma politikası izlemelidir.”
Candan UNESCO’nun Türkiye’de toplanmasını ise şöyle değerlendirdi:
“UNESCO kendi koyduğu ilkelere uymayan, amacından uzaklaşan, dünyadaki savaşın kültürel tahribatını algılayamayan bir duruma gelmiş durumda. Bunun en güzel örneğini Diyarbakır Sur’da yaşadık. UNESCO, dünya miras listesinde yer alan Sur’a ilişkin olarak tüm çağrılara rağmen UNESCO yerinde inceleme yapmadı. UNESCO yetkilileri, “Bir tek Sur’da değil birçok yerde tahribatlar yaşanıyor. Surdaki tahribatlar konusunda bakanlık elemanları hasar tespiti yaptı diye açıklama yapıyor. Marifet hasar tespiti yaptırmak değil, hasar yaptırmamaktır. Dünya miras listesindeki bir alan yok ediliyor, UNESCO Dünya Miras Komitesi İstanbul’da toplanıyor, Sur’a heyet bile göndermiyor. Kapadokya’da tahribat var yer altı şehirleri tahrip ediliyor, UNESCO nerde? Üstün evrensel ilkeler doğrultusunda korumaya karar verdiğiniz alanların korunması için gereğini yapmayacaksanız ne yapacaksınız.UNESCO kendini geliştirmek ve bilimsel ilkeler doğrultusunda kültür mirasını koruyacak şekilde ülkelerin siyasal tercihlerinden kopmalıdır.?”
“UNESCO’ya AİHM gibi bireysel başvuru olmalı”
UNESCO’ya karşı düzenlenen forumu desteklediklerini de bildiren Candan, şunları kaydetti:
“UNESCO 2. Dünya savaşından sonra devletler tarafından kuruldu, hükümetler tarafından desteklendi. Şimdi artık Kültür mirasına yönelik devletlerin ve hükümetler yok etmek için savaşıyor. Devletler korumuyorsa, büyün dünyaya ait olan bu mirasları korumak için UNESCO yeni bir yol bulmak durumunda. Ankara’da Cumhuriyet dönemi mimarisi açısından Dünya miras listesine alınması gereken önemli bir potansiyel taşıyor. Atatürk Orman Çiftliği’inin ve Saraçoğlu Mahallesinin Dünya miras listesine girmesi için başvurularımız hükümet tarafından engelleniyor. Hükümet korumuyorsa halk bu alanı korumak istiyor, meslek odaları kültürel mirası koruyor, o zaman UNESCO hükümetlerin denetimine ve tepkisine göre hareket edemez. UNESCO örgütlenmesi ve çalışmasını geliştirmek durumunda ,devletlerin dışında da Avrupa İnsan hakları mahkemesine bireysel başvuru gibi, UNESCO’ya da bireysel başvuru olmalı sadece devletin dediğini değil, halkın kültürel miras konusundaki duyarlılıkların dikkate almak zorunda. AİHM gibi kurumsal ve bireysel başvuruları da kabul etmeli . UNESCO neyi koruyup koruyamayacağına hükümetler ve devletler kanalıyla mı karar verecek. Bir ülkenin 12 bin 500 yıllık şehrinde 600’a yakın tescilli yapısının bulundu bir alanda taş üstünde taş kalmamışsa, UNESCO’nun bir heyeti Diyarbakır Sur’da olmuyorsa, UNESCO hiçbir şeyi korumuyor bundan sonrada korumayacak gibi görünüyor.”
UNESCO’nun yapısı değişmeli
Mimarlar Odası Ankara Şubesi Sekreteri Gökhan Yıldırım ise tepkisini şöyle dile getirdi:
“Özellikle bizim ülkemizde UNESCO gibi bir kurumun korumaya aldığı yerler çokta önem arz etmiyor. Hükümetimizin hukuku çiğneyen politikaları ve her yeri yakıp yıkan anlayışı ortada. Bu nedenle Sur’da gördüğümüz gibi, UNESCO tarafından koruma altına alınmış olması, yıkımı için hiçbir engel teşkil etmedi. UNESCO daha farklı bir yapıya bürünmeli, orayı korumak için uluslar arası camiada ek örgütlülük gereken bir yapıya bürünmeli. Ancak bu şekilde ülkemizdeki kültürel değerlerin korunabileceğini düşünüyorum. Diyarbakır’da başlayarak, İstanbul kent merkezindeki yapılarında tamamen silüetinin bozulduğu, boğaza üçüncü köprünün konulduğu, Kapadokya da yeni kentlerin çıktığı ve bunların yağmalandığı bir ülkede yaşıyoruz. Bunların korunması için hem bizlerin bir şey yapması hem de devlet eliyle şekillenen UNESCO’nun yapısı değiştirilmeli. Bu yüzden de UNESCO’ya karşı düzenlenen karşı forumun toplanmasını destekliyoruz. UNESCO’nun İstanbul’da toplanıyor olmasını protesto ediyoruz.”