Görmez:Bu gidiş nereye ?

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Ramazan ayı münasebetiyle bir basın toplantısı düzenledi.
Diyanet İşleri Başkanlığı Konferans Salonunda düzenlenen basın toplantısında konuşan Diyanet İşleri Başkanı Görmez, 2017 yılı Ramazan ayı temasını kamuoyuyla paylaştı.
Diyanet İşleri Başkanlığı olarak bu yılın Ramazan ayı temasının “Üzerinde Her Canın Hakkı Var” olarak belirlediklerini kaydeden Başkan Görmez, Ramazan ayına dair bazı hatırlatmalarda da bulunduğu konuşmasından bazı satır başları şu şekilde;
“Ramazan, çoraklaşmış toprakların yağmura ihtiyaç duyduğu gibi bizim de çoraklaşmış yüreklerimizin rahmete muhtaç olduğu bir zamanda gelir…”
Ramazan, her yıl çoraklaşmış toprakların rahmete ve yağmura ihtiyaç duyduğu gibi bizim de çoraklaşmış yüreklerimizin muhtaç olduğu bir zamanda gelir ve yüreklerimizin dermansız kalmaya başladığı zamanda her türlü derdimize derman olur. Ramazan, içinde yaşadığımız bütün kainatı, bütün tabiatı bir mabede dönüştürüyor. Ramazan her sene bize o sıradanlaşmış hayatımızı değiştirmeye geliyor ve rutinleştirmiş hayatımızı değiştiriyor. Ramazan, her sene bize diyor ki; ‘Ey insanlık, bu gidiş nereye, nereye gidiyorsunuz. O uğrunda koştuğunuz nefsinizi, hevanızı dizginleyin. Uğruna hayatını feda ettiğiniz, sizi her türlü uçuruma götüren kötülüklerin durdurun’ Ramazan bize bunu demeye geliyor.
“Ramazan, bize her sene unuttuklarımızı hatırlatmaya gelen muhteşem bir medeniyettir…”
Ramazan başlı başına muhteşem bir medeniyettir. Her sene bize Kuran’ımızı yeniden getiren bir medeniyet. Her sene bize iftiharın sevincini, sahurun bereketini, oruç ibadetinin bize kazandıracağı takvayı getiriyor. Ramazan, aynı zamanda kardeşlerimizden haberdar olmayı, bize unuttuklarımızı hatırlatmaya geliyor. İnsan olarak unutuyoruz. Kendimizi, Rabbimizi, çocuğumuzu, kardeşimizi, komşumuzu, yetimi, fakiri, miskini unutuyoruz. Ramazan bize bütün bunları yeniden hatırlatmaya geliyor. Eğer biz müminler topluluğu olarak Rabbimizin her sene bize tanıdığı bu büyük imkanı çok iyi değerlendirirsek, bu on bir ayda da bizi kurtuluşa götürecek muhteşem bir mektep, bir medrese, bir üniversiteye dönüşür.
“Ahlak, dindarlığın özü ve merkezidir…”
Biz Müslümanlar için en büyük tehlike ibadetlerimizin rutinleşmesi, ibadetlerimizin sıradanlaşması, şekle indirgenmesi, ibadetlerin özünü kaybetmesidir. Her Müslüman ibadetle, ibadetin gayeleri olan ahlaki değerler arasındaki ilişki üzerinde tefekkür etmek zorundadır. Kendisini dindar olarak tavsif eden insanlar, dindarlık anlayışı ve hayatı içerisinde ahlakın nerede durduğuna göz atması gerekiyor. Ahlak, dindarlığın özü ve merkezidir. Bütün ibadetlerin gayesi, bizi ahlaklı birer birey, ahlaklı bir toplum yapmak için emredilmiştir. Biz ibadetlerimizi bedensel hareketlere dönüştürür, ibadetlerimiz bizi ahlaki hamideye götürmezse, her türlü ahlaksızlığı ibadetle birlikte sürdürmeye devam ederse bir insan, bu o ibadetin Rabbimizin katında hiçbir değerinin olmadığının, kabul görmediğinin en önemli göstergesidir.
“Ramazan bizi değiştirmeye geliyor, biz Ramazanı değiştirmeyelim…”
Müslümanların ibadetlerinin karşı karşıya kaldığı bir tehlike daha var. İbadetleri değiştirmeye kalkışmak. Her sene diyoruz ki, ‘Ramazan bizi değiştirmeye geliyor, biz Ramazanı değiştirmeyelim’ Ramazanı bir eğlence, bir şatafat ayına dönüştüremeyiz. Biz Ramazanı o her sene yücelerden gelen o kutlu misafiri çok iyi ağırlayarak onun bize getirdiği bütün değerlere sahip çıkmak zorundayız. Onun değerlerini de dejenere ederek Ramazana kötülük yapamayız. Bütün ibadetlerimiz için bu söz konusudur. Öncelikle Ramazan bizi değiştirmeye geliyor, biz kendi yapıp ettiklerimizle Ramazanı değiştirmeyelim.
“İftar sofralarımızı israf sofralarına dönüştürmeyelim…”
İftar sofralarımızı israf sofralarına dönüştürmeyelim. İftar sofralarımızı sadece zenginlerin davet edildiği şatafatlı sofralara dönüştürmeyelim. Her zengin sadece fakirin sofrasına katkıda bulunmakla kalmasın. Bu vesileyle her zengin vatandaşımızı çocuklarını, eşini, ailesini de alarak fakirin sofrasına icabet etmesi gerektiğini ifade etmek isterim. Her iş adamı çalıştırdığı işçinin evine gitsin misafir olsun. Onlar gelip zenginlerin sofralarında oturmasın, siz gidin fakirlerin sofrasında oturun. Bütün vatandaşlarımıza, bütün kardeşlerimize bu çağrıda bulunuyorum. Ramazan bizim için çok büyük bir fırsat. Kardeşliğimizi, birliğimizi, beraberliğimizi, millet bilincimizi, millet olma, bizi millet kılan değerleri yeniden ayakta tutmak için, ayağa kaldırmak için çok büyük bir fırsat.
“Zenginin onuru neyse fakirin onuru odur…”
Bir önceki Ramazanla bu Ramazan arasında çok büyük badireler atlattık. 15 Temmuz gibi büyük bir ihanete ve işgale maruz kaldık. Ondan sonra toplumsal güven sarsıldı, adeta yok oldu. Hiç kimsenin kimseye güveni kalmadı. Ramazanı bir fırsat bilelim, yeniden kardeşler arasındaki güveni ayağa kaldıralım. Kalplerimizi birbirimize kenetleyelim. Aynı şekilde Ramazan bir infak ayı, bir yardımlaşma ayı. Fakat bu infakı, bu yardımlaşmayı yaparken infakın adabına, infakın ahlakına riayet edelim. Öyle sadece kapılara paketler bırakarak vazifemizi ifa etmiş olmayız, olamayız. Allah Kuran’da, ‘Benim fakir kulumun başına kakarak, ona eziyet ederek infaklarınızı, sadakalarınızı iptal etmeyin’ Fakir fakir olabilir, ama zenginin onuru neyse fakirin onuru odur. Öyleyse hiçbir fakirin onurunu rencide etmeden yardım etmeliyiz.