Suudiler’in Türkiye düşmanlığı…

Suudiler’in Türkiye

düşmanlığı…

 

Necdet Buluz

 

Son günlerde komşularımızla ve bizi yakından ilgilendiren ülkelerle iyi ilişkiler kurma yönünde bazı adımlar attık. Körfez ülkeleri de bunların içinde yer alıyor. Birleşik Arap Emirlikleri’nin yanı sıra Suudi Arabistan ile de gergin olan ilişkilerimizi düzeltme çabalarımız arttı.

Ancak görünün gerçek şu:

Suudiler’in Türk ve Türkiye düşmanlığı bitmiyor.

Türkiye’ye dönük fiili ambargo uygulayan Suudi Arabistan’ın Türkiye’ye dönük ihracatı rekor seviyeye ulaştı.

2019 yılında 3,2 milyar dolar olan Türkiye’nin Suudi Arabistan’a yaptığı ihracat 2021 yılının 11 ayında 189 milyon dolara gerilerken, 2019 yılında 1,9, 2020 yılında ise 1,7 milyar dolar olan Suudi Arabistan’ın Türkiye’ye ihracatı bu yıl 3 milyar dolarla rekor kırdı. 

2021 yılında Türkiye-Suudi Arabistan arasındaki ticarette Türkiye aleyhine 2,8 milyar dolar ticaret açığı oluşurken, Türkiye’nin bu ülkeden yaptığı ithalatın önemli bölümünün kimyevi ürünlerden oluştuğu kaydedildi.

Suudi yetkilileri sık sık “Türkiye’ye tatile gitmeyin” çağrısı yapıyorlar

Suudi Arabistan uzunca bir süredir Türkiye’ye turizm alanında da boykot uyguluyor. Ülkenin resmi otoriteleri ve medyası sık sık “Türkiye’ye gitmeyin!” çağrısı yapıyor. Suudi’lerin bu tutumu, Türkiye’ye gelen turist sayısını sert şekilde etkiledi. 

2018 yılında 747 bine kadar yükselen Suudi ziyaretçi sayısı, 2019 yılında 564 bine gerilemişti. Pandemi senesi olan 2020’de 88 bin ziyaretçi gelen Suudi Arabistan’dan, diğer tüm pazarlardaki bariz iyileşmeye karşın, yalnızca 9 bin kişi Türkiye’yi ziyaret etti. 

Geriye dönüp baktığımızda karşımızdaki tablo:

Türkiye ile Suudi Arabistan ilişkilerinde, 2010 sonunda başlayan ve “Arap Baharı” şeklinde adlandırılan toplumsal hareketler adeta bir kırılma noktası oldu.

Bu süreçte Ankara halkların demokratik taleplerini desteklerken Suudi kanadı buna karşı bir duruş sergiledi. Özellikle Mısır’da yaşanan gelişmeler Ankara ile Riyad’ın politikaları arasında belirgin bir farklılık yaratsa da, her iki tarafın çoğunlukla doğrudan karşı karşıya gelmek istemediklerini söylemek de mümkün.

2013’te Muhammed Mursi’yi deviren darbeyle yönetime gelen Abdulfettah es-Sisi’nin en önemli destekçilerinden biri Riyad oldu. Buna rağmen, bir önceki kral Abdullah döneminde Türk-Suudi ilişkileri sağduyulu bir şekilde ilerleyebilmişti.

İkinci olarak, Körfez bölgesinde 2014 yılında başlayıp aynı yıl Kuveyt’in arabuluculuk girişimiyle bir süreliğine çözülebilen Katar krizinin 2017 yılında tekrar patlak vermesi, Ankara ile Riyad arasında yeni bir gerilim hattı oluşturdu.

Doha’ya dayatılan 13 şart arasında “Katar’daki Türk üssünün kapatılması” gibi bir maddenin yer alması, Suudi Arabistan-Türkiye ilişkilerinde gerilime neden olan bir başka konu oldu.

Ekim 2018’e gelindiğindeyse Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğunda Washington Post yazarı gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın Suudi Arabistan’dan gelen infaz timi tarafından canice öldürülmesi, ilişkilerde geri dönülmesi güç başka bir krizin kapısını araladı.

Cinayetin ardından, işbirliğine her daim açık olduğunu ifade eden Türk yetkililer infaza ilişkin tüm gelişmeleri dünya kamuoyuyla paylaştı; fakat Suudi tarafı işbirliğine yanaşmayan tutumuyla ilişkilerin daha da gerilmesine neden oldu.

Bu kapsamda ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) tarafından yayımlanan raporlarda, cinayette Suudi üst düzey yöneticilerin parmağının olduğuna ilişkin bilgiler dahi yer aldı. Türkiye’nin bu süreçte sergilediği insani ve hukuki duruşa karşın, Suudi tarafı cinayete ilişkin tüm işbirliği çağrılarını yanıtsız bıraktı.

Bunlara ilaveten Suriye, Libya, Doğu Akdeniz’deki gelişmeler, Filistin meselesi, İran’la ilişkiler ve dahası Karabağ savaşında Riyad’ın Türkiye karşıtı politikalar izlediği görüldü.

Bu süreçte ayrıca Türk menşeli ürünlere yönelik kamu destekli boykot çalışmaları ve Suudi Arabistan gümrüklerinde Türk tüccarlara yönelik engelleme girişimleri ve Türkiye’de yatırım yapan Suudi vatandaşlara yönelik baskılar sürdürülerek mevcut gerilim ekonomik boyuta taşınmaya çalışıldı. Mekke ve Medine’deki Türk okullarının hukuki boşluk yaratılarak kapatılması, ders kitaplarında Osmanlı dönemine ilişkin tezvirat çabaları, Türk medya organlarına uygulanan baskılar, ilişkilerin neredeyse halklar nezdinde de gerilmesine neden olan gelişmeler oldu.

Veliaht Prens Bin Selman’ın fiili liderliğinde yönetilen dış politikadaki tutarsızlıklarda eski ABD Başkanı Donald Trump ve danışmanı Jared Kusner’in etkisi de göz ardı edilemez. BAE’nin ve peşinden sürüklediği genç Veliaht Bin Selman’ın bölgeyi istikrarsızlaştırma yolundaki neredeyse tüm girişimlerine Trump yönetiminin desteği tamdı. Fakat Trump’ın 2020 ABD Başkanlık seçimlerinde koltuğu Biden’a kaptırması, Riyad’ın özellikle dış politikada yeni bir rota çizmesini kaçınılmaz kılan bir gelişme oldu.

Biden’ın bilhassa Kaşıkçı cinayeti, Yemen Savaşı ve silah ambargosu gibi konularda Suudi Arabistan’a yönelik açık ve sert ifadeleri ve hamlelerinin yanı sıra, Biden yönetiminin İran’la diyalog kurma ihtimali de bu durumun başlıca nedenleri.