DÜNYA ŞAİRİ NÂZIM

DÜNYA ŞAİRİ NÂZIM

 

YAHYA AKSOY

Şairler, insanlık tarihinin kalbi,nefesi ve sesidir. Şairlerin haykırışları dizelerden oluşan sanat abideleri ile
olmaktadır. Bir doğa gerçeği olarak ,şiirsiz ve şairsiz bir dünya düşünülemez.
Halkın ortak duygu ve düşüncelerini şiirleri ile anlatan yerel şairler vardır. Bütün insanlığın ortak duygu
ve düşüncelerini büyük bir nefesle, özlü bir sesle ve yüksek bir açıyla dizelere aktaran dünya şairleri de
bulunmaktadır.Doğa ve insan gerçeğini şiire aktarırlar. W.Hugo’nun dediği gibi:”Şair , bana yağmurdan
söz etme,YAĞDIR…”
İnsanlığın ortak bir kültür mirası olan yaşama, yaratma ve düşünme felsefesini sözcüklerle,
deyimlerle,imgelerle ve dizelerle şiirlere taşıyan evrensel şairler, dünya şairleridirler.
Nâzım Hikmet, 15 Ocak 1902 ‘de doğmuştur. bütün dünyanın dilinde, gönlünde ve edebiyatında yer
etmiş bir dünya şairidir.Ben, sen, o değil, herkes biliyor.Biz, siz, onlar değil, tüm insanlık biliyor. Şiirleri,
dillerde, gönüllerde ve insanlığın benliğinde yaşamakta.
Baştan sona uzun sürelerle kültür araştırmalarında bulunduğum Tarihi İpek Yolu üzerinde yaşayan
ülkeler ve toplumlar, Nâzım adına kütüphaneler, müzeler açmışlar ve çok sayıda yayınlar
çıkarmışlar.Bu gerçeğe yakından tanık oldum. Özellikle Azerbaycan ve diğer Türk Cumhuriyetleri ile
Topluluklarında özel olarak anılmakta ve yakından tanınmaktadır.
Dünya Barış Konseyi, 22 Kasım 1950 ‘de, ünlü dünya şair Nâzım Hikmet’e (1902-
1963),İspanya’dan Paplo Picasso,Şili’den Paplo Neruda, Amerika’dan Paul Robeson ve
Polonya’dan Wanda Jakubowska’ya “Uluslararası Barış Ödülü’nün verildiğini açıkladı.Birleşmiş
Milletler bünyesinde yer alan ve 1949 ‘da kurulan , beşi devamlı ,on beş ülkenin görev aldığı
Dünya Barış Konseyi’nin amacı ,küresel güvenlik, silahsızlanma,ulusal
bağımsızlık,ekonomik,sosyal adalet ve gelişim başlıkları altında toplanmıştır…
Çin’de ve Sinxian- Sincan Uygur Otonom Bölgesinde 1992 yılı aralık ayında , Tarihi İpek Yolu
araştırmalarımda yaşadığım bir anımı burada okuyucularımla paylaşmak isterim. Sincan Uygur Özerk
Bölgesi başkenti Urumçi kentinde yaşayan Uygur Türkü öğretmen Rüveydullah Hamdullah ile tanıştım.
1992 yılında 70 yaşın üzerinde idi. Kendisi Türkçe bildiği için 1952 Kore savaşlarında Çin’e esir düşen
askerlerin kaldığı Türk kampında görevlendirilmiş. Bu kampta esir kalan Türk askerlerinin adlarını ve
doğum yerlerini çok iyi hatırlamakta. Bunları bana anlattı. Birleşmiş Milletler Barış Heyeti ile birlikte
Nâzım Hikmet’in kampa geldiğini ve Türk askerleri ile yakından ilgilendiğini bir kısmını da yanına alarak
Pekin’e götürdüğünü bana anlattı. 1993 Yılı Temmuz ayında, Türkiye’de Kültür Bakanlığı HAGEM Genel
Müdürlüğü olarak düzenlediğimiz ” Uluslararası İpek Yolu Sempozyumu “na Rüveydullah Hamdullah
öğretmeni de davet ettik. Ancak yaşlılığı nedeniyle uzun uçak yolculuğuna dayanamayacağını ifade
ederek gelemeyeceğini ifade etti.
Kurtuluş Savaşı Destanı’nı yazan,Dünya Şairi Nâzım Hikmet’in şiirleri, dünya edebiyat tarihinin ve
insanlık tarihinin ortak kültür mirası olarak seçkin ve saygın yerini almıştır.Şairler ve şiirler ölümsüzdürler.
Dünya şairi Nâzım, bazı şiirlerinde Kore ‘de çarpışan ve esir düşen Mehmetçikleri ve subayları
anlatmıştır. “Kore’de ölen Bir Yedek Subayımızın Menderes’e Söyledikleri” şiirinde bunu
görebilmekteyiz: “… Beni,Üniversiteli yedek subayı,Kore’de harcadınız…” diye seslenmekte.
Dünya şairi Nâzım’ın ,ilk şiirleri ile son şiirleri incelendiğinde , farklı konuları sosyal, siyasal,kültürel ve
tarihi açılardan değişik bir şekilde şiire aktardığı görülmekte.
İlk şiirlerinde fırtınayı, denizi, gemicileri,öksüzü, yağmuru,dağları, şehitleri, kağnıyı, toprak sevgisini,
ölümün sırrını,kışı ve baharı , halk hikâyelerini ve makineleşen dünyayı anlattığını görmekteyiz.
Yol Türküsü şiirinde şöyle demekte : “…Göğsümüz kuvvetli,gönlümüz temiz,/ Tükenmez yolları tüketiriz
biz,/Ne saray, ne hamam, ne han isteriz,/ Nerde gün batarsa orada yatarız… Hey anam hey! Yolcu
yolunda gerek,/Bazı altımızda kuştüyü döşek,/ Bazı örtünecek yorgan bulunmaz!”
Son şiirlerinde, Hasret,korku, kara yara, aya gidilecek,Vera’ya,kırkıncı yılımız, yaz yağmuru,yaprak
dökümü,Yıl başı ağacı, Kadınlarımızın yüzleri,Türkiye işçi sınıfına selam,Berlin mektubu ve Özlem
başlıklarının yer aldığını görmekteyiz.

“Kadınlarımızın Yüzleri” şiirinde şöyle demekte: “…Kadınlarımızın yüzü acılarımızın kitabıdır,/Acılarımız,
ayıplarımız ve döktüğümüz kan,/Karasabanlar gibi çizer kadınların yüzünü,/Ve sevinçlerimiz vurur
gözlerine kadınların,/Göllerde ışıyan seher vakıtları gibi,/Hayallerimiz yüzlerindedir sevdiğimiz
kadınların,/Görelim görmeyelim karşımızda dururlar,/Gerçeğimize en yakın ve en uzak.”
Sanat, edebiyat,kültür ve dil konuları üzerinde ciltleri dolduran çok sayıda yazılar yazmış olan Nâzım
“MEMLEKETİMİ SEVİYORUM” şiirinde, kentlerimizi, iz bırakmış bilginleri,doğal güzellikleri, ağaçları,
çiçekleri ,insanları ve kuşları betimlemiştir:
“…Memleketim: Ankara ovasında keçiler: Kumral, ipekli, uzun kürklerin parıldaması,/Yağlı ,ağır fındığı
Giresun’un,/Al yanakları mis gibi kokan Amasya elması,/Zeytin, incir,kavun ve renk renk salkım salkım
üzümler,/Ve sonra kara saban ve sonra kara sığır/Ve sonra: İleri, iyi, güzel her şeyi/Hayran bir çocuk
sevinciyle kabule hazır/Çalışkan, namuslu,yiğit insanların/Yarı aç,yarı tok…”
Kurtuluş Savaşı Destanı’nı yazan,Dünya Şairi Nâzım Hikmet’in şiirleri, dünya edebiyat tarihinin ve
insanlık tarihinin ortak kültür mirası olarak seçkin ve saygın yerini almıştır.Şairler ve şiirler ölümsüzdürler.