SUSARAK HAYKIRMAK
SUSARAK HAYKIRMAK
1918 koşullarının oluşmaya başladığı fikri şimdilerde dillendiriliyor olsa da, değil BOP analizlerinin
yapıldığı yıllar, alay edilen bir avuç aydın tarafından – unutulsa bile – çok daha öncesinde
vurgulanmıştı.
Kurulan kumpasın ardından, aldığı saldırıyla ordumuz hasar gördü ne yazık ki, polis ve istihbarat
kurumları da öyle.
İşbirlikçi hainler, tıpkı o yıllardaki gibi çalışıyor kara kara, bölücünün her çeşidi topraklarımızda arı
hızıyla dolaşıyor vızıldayarak. En kötüsü, eylem söylemi doğrulamıyor birlik konusunda, titriyor
sağduyu yaprak gibi. Ve de can-mal güvenliğinin yanında insanlar, ülkenin yarınına dair kaygı taşıyor
her saat…
Televizyonlarda görmekten usandığımız bir takım ezberci adamlar; CHP’nin bağrından FETÖ’nün,
piyangodan da – el birliğiyle güçlendirilen – PKK’nın çıktığını kanıtlayabilirler mi? Bilmiyorum.
CHP’yi kast ederek: “Reyhanlı saldırısının altında kimin olduğu anlaşılmıştır,” demişlerdi geçmişte.
Yetinmeyerek, Eset’le işbirliği yaptığını dillendirdiler. Ve arka çıktığını iddia ettiler tüm örgütlere.
“Pes,” dahi denmeyecek zamanlara ulaştık velhasıl.
CHP’ye kaydolurken partinin ne genel başkanlarından, ne de tutumundan etkilenmiş değildim,
“Taraf olmayan bertaraf olur,” dedikleri için üye oldum. Ülkemizde daha demokratiği yoktu zaten.
Eksiği-gediği olsa da, çağdaş kurumlarına demokrasinin, sahip çıkan bir o vardı. Yapısı gereği
dönmezdi, dönemezdi hedefinden. Biz, dağ eteklerinde serpili duran papatya gibi kopuk kopuk
kalmamalıydık, toplanmalıydık bir yerde tek tek; küme olmalıydık, diye düşünmüştüm. İktidardakiler
karınca gibi her yerden, akın akın ulaşmışlardı bu günlere.
Çırpınıp didinmesine rağmen CHP, ses getiremiyor bir türlü. Sesini duyuracağı alanlar da kuşatma
altında üstelik. Ara ara fırsat verildiğinde genel başkan, aynı şeyleri söylüyor ısrarla. Yine de işitilmiyor
sesi; ne içeride, ne de dışarıda.
Kılıçdaroğlu, kendini olduğundan farklı göstermiyor; düzgün adam doğrusu, Avrupalı örnek bir
siyasetçi gibi davranıyor, yani bilmiyor takiyeyi. Takunyanın gücüne karşı siyaset meydanında, hafif
terlikle dolaşıyor serin serin…
Bu günlerde umutsuz görünüyor, ülkenin dümenine geçecekmiş gibi parlamıyor, donuk donuk
bakıyor gözleri. Ve konuşmaları heyecan yüklü değil; inançsız, ahenksiz. Ne yapsa da düzlüğe çıkarsa
memleketi? Kestiremiyor; 24 saat düşünüyor, çok düşünüyor kuşkusuz. Fakat işi zor, hem de çok; çok
çok zor.
Dinin elden gittiği savını bayraklaştıranların; politikanın silindiri olarak, rejimi ezmesine daha fazla
katlanamazdı Kılıçdaroğlu. Zaman daralmıştı, dumanları çıkıyordu anayasa paketinin. AKP’nin yedek
lastiği de kaymayayım diye zincirini kuşanmıştı üstelik. “Her gün bir İl’e gider, halka anlatırım
durumu,” diye yola koyuldu Kemal Bey, fakat anlatamadı; dili dolaştı bir şekilde. Diğerleriyle birlikte
FETÖ’cü gazetecilerin adını okudu. Ve “burada,” desin diye kalabalıklara, komut verdi. “Yargılanmasın
demiyorum ki, tutuksuz yargılansınlar istiyorum,” diye savunsa da anlatamadı kendini…
Gandi’ye benzetilmiş olmak hoşuna gitmişti ilk yıllarda. Şimdilerde bu benzetmeyi Kılıçdaroğlu’nun,
anımsadığı oluyor mu, diye geçiriyorum aklımdan zaman zaman. Çıkmazını; acaba diyorum, Gandi
yöntemiyle aşmayı tasarladığı anlar olmuş mudur? 400 kilometrelik “tuz yürüyüşü” gibi değil, ağır
oruçlar hiç değil, susmayı mesela; düşünmüş müdür?
Gandi olsaydı onun yerinde, kesinlikle konuşmazdı. Peki, oruçlar tutup düşer miydi yollara, emin
değilim. Sanırım yapmazdı bunu, günün koşullarına bakardı, gereksiz bulurdu öylesi eylemi. Büyük
olasılıkla (330 engeli aşılmışsa) referanduma kadar çadır kurardı TBMM’nin girişine. Ve toplardı dünya
medyasını etrafına, bizimkiler de giderdi ister istemez. Böyle olsa da konuşmazdı Gandi, 12, 22 veya
37 maddeyle “kısaca diye,” anlatmaya yeltenmezdi düşündüklerini, çadırına iliştireceği pankarta
özünü yazardı talebinin iri iri. Ya da dikerdi altı maddeyi kapısına, ok gibi.
Gandi, şartlar gerektirdiği için susardı, ancak beklemezdi; eyleme geçerdi sessizce. Mıknatıs gibi
mutlaka İlgisini çekerdi insanların, yazıp söylemenin işe yaramadığı süreci bilirdi. Ve söyleyeceklerini
susarak haykırırdı sağır insanlara. Tekrarladığı cümlelerle vatandaş gibi, yakınmazdı; bir şeyler
yapardı.(ferruh sidar)
F.S.
04.01.2017