”Türkiye’de gazetecilik yapmak yasak, gazeteciler ise tutsak”

Basın Konseyi, Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nde Silivri’deydi. Tutuklu gazetecilerle dayanışmak ve ailelere destek olmak için Silivri Yaşar Kemal Sanat Merkezi’nde düzenlenen basın toplantısında konuşan Basın Konseyi Başkanı Pınar Türenç, tutuklu gazetecilere “hemen” özgürlük istedi ve Silivri’den cezaevindeki gazetecilere şöyle seslendi: “Özgür 3 Mayıslarımız da olacak, dayanın arkadaşlar!”

Pınar Türenç, konuşmasına şöyle devam etti:

“Bugün, Dünya Basın Özgürlüğü Günü… Türkiye’de ise düşünceyi ifade ve halkın haber alma özgürlüklerinde kapkara bir tablo yaşanmakta…

Bu anlamda Türkiye, tarihinin en karanlık günlerinin içinden geçmekte.

3 Mayıs’ta Türkiye’de gazetecilik yapmak yasak, gazeteciler ise tutsak.

Bugün, tutuklu gazetecilere özgürlük istiyoruz.

Dünya basın özgürlüğü endeksinde Türkiye 155. sıraya geriledi. En kara listeye 4 sıra kaldı. Gazeteciğin suç sayılmayacağını dünya ilan etse de, gazetecilik ödüllendirilse de, Türkiye’de bizler Silivri kapılarında tutuklu gazetecilerin özgür bırakılmalarını istemek için buradan o dünyaya sesleniyoruz.

Son 15 yıldır, adete gazeteci avına çıkılan Türkiye’de bugün 159 gazeteci tutuklu.

Gazetecilik yargılanmakla kalmıyor, evlerinden alınan gazeteciler aylarca hapislerde haklarında hazırlanacak iddianameleri bekliyorlar. Bunların içinde Mahir Kanaat, Tunca Öğreten ve Ömer Çelik için de iddianamelerin biran önce hazırlanmasını istiyoruz.

Bu 3 Mayıs’ta yine gazetecilere gökyüzünü görmeleri bile yasak.

Tecrit koşulları devam ediyor, haftada 2 saat havalandırma hakları tanınıyor.

Bir saat ailelerle, bir saat de avukatları ile görüşebiliyorlar. Yani gazetecilik öldürülürken, insan hakları da yok sayılıyor.

Dünyadan gelen raporlarda Türkiyeli gazetecilerin politik grupların baskısı altında kalma sorununun çok büyük sorun olduğu kaydediliyor.

2016’yı çok kötü yaşadık. 2017’nin ilk dört ayındaki bilançodan anlaşılıyor ki; 2017 karnemiz de hiç iç açıcı değil. Siyasi iradeyi çok kızdıran Avrupa Konseyi ParlamenterMeclisi Raporu’nda Türkiye yeniden denetim sürecine alınan ülke oldu.

İnsan hakları, hukukun üstünlüğü ve basın özgürlüğü alanlarında Avrupa ülkesi olmaktan doğan yükümlülüklerini Türkiye’nin yerine getiremeyeceği kaygısı bu raporda egemen.

Son 12 yılda Türkiye’nin 56 basamak gerilediği kaydedilmekte.

2017’nin ilk dört ayında yine gazeteciler darp edildi.

17 gazeteci gözaltına alındı, 11 gazeteci tutuklandı. İşkence ihbarları gelmekte.

KHK ile 2 basın kurumu kapatıldı, 4 olayda yayın yasakları getirildi.

En son wikipedia olmak üzere 4 siteye erişim engellendi.

90 gazeteci işten çıkartıldı.

Gazeteciler özgür yazamıyor, çizerler hapiste.

Oysa biliyoruz ki, iddia sahibi iddiasını ispatla yükümlüdür. Eğer suç varsa, cezası verilir, yeni suçlar icat edilmez.

Türkiye’de 3 Mayıs’ta adalet arıyoruz.

Silivri’den bir daha sesleniyoruz. Adalet istiyoruz! Geciken adalet, adalet değildir. Demokrasi ile idare edilen Türkiyemize hiç yakışmıyor.

Gönlümüzün de tutsak olduğu hapiste yatan gazetecilere sesleniyoruz;

“Özgür 3 Mayıslarımız da olacak, dayanın arkadaşlar”

Silivri Cezaevi’nde 4,5 yıl kalan Prof. Mehmet Haberal’ın özgürlüğüne kavuştuktan sonra kendi elleriyle birebir yaptığı, cezaevi koğuşu maketi önünde gazetecilere açıklama yapan Türenç, “Bu, aslında Türkiye için bir ibret tablosudur. 159 gazeteci tutuklu, binlerce gazeteci işsiz ve göz altında. Sansür, otosansür devam etmekte. Türkiye’de medya tutsak.” dedi.

Daha önce, 6 yıl Silivri’de tutuklu kalan gazeteci, milletvekili Tuncay Özkan ise, dayanışma faaliyetleri için başta Basın Konseyi olmak üzere bütün meslek kuruluşlarına teşekkür etti, sözlerine şöyle devam etti:

“Zafer direnerek elde edilir. Bütün tutuklu arkadaşlarıma bunu hatırlatmak istiyorum. 6 yıllık tutukluluk süresince adalet barış özgürlük istedik. Direnerek bugünlere geldik. Bugün burada olmam, inancın ve direncin kazanacağının göstergesidir. Özgürlük gününde özgürlükleri zırvalarla, zorbalıkla ellerinden alınan gazetecilere sabırlar diliyorum. Bu gibi iddianameleri ciddiye almayın. Bu hücreler yıpratır ama her şey gelip geçer. Özgürlük adalet ve barışa bir tuğla daha koymaktır. Zalimliğin anası korkudur. 16 Nisan referandumu gösteremiştir ki bu ülkede barış, adalet, özgürlük isteyenlerin sayısı korkaklardan fazladır. Biz yine Türkiye’yi özgür, demokrat günlerine kavuşturacağız.”

Toplantıya katılarak duygularını paylaşan tutuklu gazetecilerin eşleri ise ilk kez gördükleri Silivri koğuşu maketinden etkilendiler. Tuncay Özkan’dan, eşlerinin kaldığı koğuşlarla ilgili maket üzerinde bilgi alan tutuklu gazeteci eşleri, üzüntülerini dile getirdi.

Tutuklu Cumhuriyet gazetesi yöneticisi Önder Çelik’in eşi Semra Çelik söz alarak Basın Konseyi’ne teşekkür etti ve “Türkiye Cumhuriyeti anayasasına göre herkes yargılanabilir ama böyle içi bir bir iddianameden yargılama tutuksuz yapılmalıydı. 9 aya varan bir yargılama süresi bütün normlara aykırıdır. Acilen tutuksuz yargılama kararı verilmelidir. Aksi halde bu iddianameyle tutuklu yargılamanın devam etmesi, onların esir alındığı anlamına gelir. Bu hukuk, adalet değlidir.” dedi.

Akın Atalay’ın eşi Adalet Atalay, “gazetecilik suç değildir” dedi, gazetecilere özgürlük istedi:

“Basın Konseyi’ne teşekkür ediyorum. Ne diyeceğimi ben de bilmiyorum. Sözün bittiği yerdeyim. 5.5 ay sonra iddianamenin yandaş medya aracılığıyla ortaya çıkığı 3.5 ay sonra duruşma günü verildiği 9 ay sonra mahkemeye çıkılan bir hukuk ortamındayız. Bugün, 3 Mayıs dünya Basın Özgürlüğü Günü. Basını özgür olmayan bir ülkede demokrasiden söz edilemez. Gazeteciler hakkındaki bu davalar basın özgürlüğü nedeniyle önemlidir, öncelikle ele alınması gerekir dense de ulusal yargı kurumlarına etki edilemiyor. Gazetecilik faaliyetini, terör örgütü adına faaliyette bulunma iddiasıyla ortaya koymak, halkı korumak bahanesiyle özgürlükleri kısıtlamaktır. Cumhuriyet davasında yargılananlar, demokrasiye, insan haklarına, basın özgürlüğüne inanmış bunun için mücadele etmiş insanlardır. Bu insanları terörle bir arada anmamak gerekir. Terörle mücadele adı altında insan hakları çiğnenmektedir. Gazetecilik suç değildir.”

Güray Öz’ün eşi Çağlayan Öz, “Adalet, bu güzel ülkenin güzel insanlarını birleştirecek tek ağaçtır. Adalet olmadığı zaman kendimizi vatansız kalmış gibi hissederiz. Adaletten anladığımız nedir, hiç kimseyi delilsiz suçlamamaktır, delil olmadan içeri atmamamaktır, iddianame çıktıktan sonra bu insanlar hakkında ciddi bir suçlama olmadığı anlaşılınca tutukluları serbest bırakmaktır. Buradaki hücreyi gördükten sonra daha fazla etkileniyoruz. Son 3 haftada istedikleri fotoğrafları resimleri bile iletemedik. Güray Öz torunlarının kendisi için yaptığı resimleri göremedi. Bir an önce tahliye edilmelerini bekliyoruz. Tutuksuz yargılansınlar ve normal hayatlarını sürdürebilsinler istiyoruz.”

Basın Konseyi Üyesi Avukat Turgut Kazan şunları söyledi:

“3 Mayıs, Birleşmiş Milletler kararıyla dünyada Basın Özgürlüğü Günü olarak kullanılıyor. 1993’ten beri. Tutuklu gazeteci eşleri anayasa, hukuk devleti, hukuk, adalet dediler. Hukuku olmayan ülkede hukukçu olmak denizi olmayan ülkede deniz kuvvetleri komutanı olmak gibi bir şeydir. Çok zor bir şey ama yarın bugünden daha kötü olacak. Bir kere dün yen bir dönem başlamış oldu. Partile bir cumhurbaşkanımız var. Yeni bir HSYK oluşturuldu. Bütün yargı siyasi iktidara teslim ediliyor. Adalet delil arayan yok, susturma operasyonuyla karşı karşıyayız. Bunu nasıl anlatacağımı bilmiyorum. Dünyanın hiçbir diktatörlüğünde gazetecileri gazeteci oldukları için hapsettik demezler. onun için türkiye’d ede gazetecileri, sadece gazeteci oldukları için tutuklandıklarını kabul etmiyorlar. Onun için kimisi tacizci diyor, kimisi gaspçı diyor. Basın Konseyi, Basından Sorumlu Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş’a mektup yazdı. Cevap bekliyoruz. Hangi gazeteci hangi suç iddiasıyla tutuklu. Aileleri merak ediyor.”

İzmir Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Misket Dikmen söz alarak, basın özgürlüğü mücadelesine umutla devam çağrısı yaptı:

“Çok ciddi bir endişe var. Söz konusu suçlamalar, bu işin bir sınırının olmadığını, söz konusu hukuksuz uygulamalar Türkiye’de yaşayan hiçbir gazetecinin sabaha neler yaşayacağını bilmediğin gösteriyor. Bu Silivri’ye kaçıncı gelişim hatırlamıyorum. Silivri çok güzel ama buraya sırtım titreyerek gelebiliyorum. Tutukluluğu döneminde Tuncay Özkan’ı görebiliyorduk. En azından ayda bir meslek birliği olarak bakanlığa yazı yazıp kendileriyle görüşebiliyorduk. Bunu biz daha çok istiyorduk, çünkü onların direncinden güç alıyorduk. Defalarca bakanlığa yazı yazmaktan ve hiç cevap alamamaktan muzdaribiz. Tüm tutsak gazetecilerin derhal serbest bırakılması umudunu ve direncini yaşıyorum.Bundan sonrasına bugünden iyi bakmalı. Enseyi karartmadın umutla mücadelemize devam edeceğiz. Hep birlikte direneceğiz ve umut kazanacak.”

Barolar Birliği Başkan Yardımcısı Başar Yaltı şunları söyledi:

“Basın özgürlüğü demek, hukuk devletlerinin olmazsa olmaz özelliklerinden biridir. Sadece gazetecilere tanınmış hak yazma çizme özgürlüğü değildir, aynı zamanda her yurttaşın ifade özgürlüğünün garantisidir. Siyasi iktidarlar kör sağır bir toplumu tercih ederler. Kolay yönetilebilsin diye. Son 12 yılda basın özgürlüğü konusunda ve hukuk konusunda olumsuz koşulların içindeyiz. Siyasi iktidarın intikam aracı olan bir hukukla karşı karşıyayız. İktidarın intikam duygu düşünce ve arzusunu dile getiren bir durumla karşı karşıyız. bu kadar gazeteci hapisteyse bunun izahı olamaz. Siyasi iktidar onların başka suçlardan içeride olduğunu öne sürüyor buna kimse inanmıyor. Gazeteci arkadaşlarımız toplum adına bedel ödüyor. Türkiye bunları aşacaktır, özgür günler gelecektir. Son halk oylaması bunu gösterdi.”

Basın toplantısı sonunda, Basın Konseyi’nce yayınlanan 2016 Basın Özgürlüğü İhlalleri Raporu da kitap halinde kamuoyuyla paylaşıldı.

TWİTTER