TAKVİMLER VE GEZEGENLER ! Ay Tutulmasına Armağan

TAKVİMLER VE GEZEGENLER ! YAHYA AKSOY
“Bilmem güneşin dilini, aydınlığı nur anlatsın” diyor ünlü şair Şevki Akar.
Uygarlık tarihi uzun bir süreci içine almakta , tarih öncesi ve tarihi devirler olarak çeşitli dönemlere ayrılmaktadır.Tarih, yazının icadı ile başalatılmak.Gelenek ve görenekler ile sözlü kültür değerleri tarihi öncesine olduğu kadar tarihî zamanlara da ışık tutmaktadır.
Zaman ve mekân içinde insanlar, evren ve uygarlıklar incelendiğinde , çok renkli, çeşitli ve değişik inançlar, felesefeler,toplumlar , Atmosferde,denizlerde ve karalarda ve gezegenlerde ender rastlanan varlıklar ve kültür değerleri karşımıza çıkmakta.
Doğu’da Tarihi İpek Yolu’nun İlk büyük kâşifi Venedikli Marco Polo,dünyanın çevresini dolaşan,Atlas Okyanusu’ndan Büyük Okyanus’a kendi alını alan boğazdan geçen Portekizli ilk denizci Macellan,Uzaya ilk giden ve döndüğünde “Gezegenimizin güzelliğini koruyalım diyen Sovyet kozmonot Yuri Gagarin ve gezegenler üzerinde çalışan nice bilgin-kâşif tarihte yerlerini aldılar.
Güneşin çevresinde dönen ,uzayda sürekli hareket halinde olan dünya ve onun uydusu ay ile diğer gezegenler, insanlık için her zaman ilgi ve merak konusu olmaya devam etmektedir. Şaman inancında gün-ay-yıldız üçlüsü yanında şaman davulu, kopuzu ve asası esas olmuştur. Tarih boyunca gözlem evleri ve gözlemci gök bilimciler insanlığı aydınlatmak için büyük güçlüklere katlanmışlar.Bilim insanları, insanı buharlıştıracak kadar sıcak ( 2198 derecede) “Lav Gezegeni’ninde tatil yapılamayacağını ifade etmişler.
Copernicus’tan Keplere,Galile’ye ve Uluğ Bey’e kadar bilim ve matematikle güneş sistemi üzerinde çalışan bilginler çok ağır koşullar ve baskılar altında çalışmalarını sürdürdüler.
Pencere yerine mazgal deliği ve çatı yerine kubbesi bulunan Mezopotamya mimarlığında önemli bir yer tutan, Sümerlerin ve Akadların tapınak olarak ve gökyüzünü gözlemek üzere piramit şeklinde yaptıkları kule-Ziggurat’ların tepesindeki düzlükte gökyüzünü gözlemleyen rahip-münecciplerin olduğu tarihi bilgiler arasında yer almıştır.
Dünyaya hayat veren enerji kaynağı güneş ve güneş sisteminde yer alan, doğal uydular(kuyruklu yıldızlar, asteroitler,gök taşları ve toz bulutları) ve bütün gezegenler,Dünya, güneşe en yakın merkür, adını Roma mitolojisinden alan Venüs, yanardağa ev sahipliği yapan Mars, renkli Jüpiter, hidrojen ve helyum gazları yüklü Satürn, yatık dev gezegen Uranüs, rüzgarlıNeptun, cüce Pliton, dünya’nın Güneş’in çevresinde döndüğü yörüngenin oluşturduğu düzleme dik değildir. Bu eğiklik yeryüzündeki mevsimleri ve yaşamı etkilemektedir.
Işık saçan dev gaz küreleri yıldızlar, geceleri parlak ama esasında hızlı yaşayıp genç ölen en sıcak mavi yıldızlar, yetişkin sarı yıldızlar ve yaşlı kırmızı yıldızlar insanlar gibi ömürlü olmaktalar.
Evrende milyarlarca yıldız ve yıldızlararası maddeden oluşan sisteme galaksi denmekte olup,ünlü Özbek özdeyişinde ifade edilen “Cihanda iki ulu yol vardır;yeryüzünde İpek Yolu, gök yüzünde Saman Yolu” evreni oluşturan milyarlarca galaksiden biridir.
“El Gordo”, 7 milyar ışık yılı uzaklıktaki devasa bir galaksi kümesine verilen takma ad.” keşif tarihi 10 Ocak 2012-Guınness World Records 2013
Bilim insanları her alanda durmadan çalışmaktalar. CoRot 7b adı verilen ve dünyaya 489 ışık yılı uzaklıkta, güneş sisteminin çok ötesinde, Monekeros Takımyıldızları içinde yer alan, yarısı güneşi gören diğer yarısı hiç güneş görmeyen “Lav Gezegeni”nden söz etmekteler.
Basında verilen bilgilere ve bilim adamları Mike Brown ve Konstantin Batygin’in iddialarına göre ;dünyanın 10 kat büyüklüğünde, güneş çevresindeki turunu 20 bin yılda tamamlayan,güneş sistemi dışında ,yumurta biçiminde “9.Gezegen”den söz edilmekte.Neptûn, Plüton, Eris gibi gezegenler geri plana atılırken Güneş Sisteminde tarih boyunca yapılan araştırmalar burçlar, gezegenler ve insanlar üzerinde hep derin etkiler yaratmaya devam etmekte.
Bugüne kadar bilinen en büyük yıldız sisteminden yaklaşık üç kat ve Jüpiter’den on kat daha büyük kâinatın en “tuhaf” yıldızı 2MASSJ2126-8140 isimli gezegen, yörüngesi etrafında dönüşünü bir milyon yılda tamamlamakta imiş.
“Eski zamanlarda Estonya’da ağaçlar bir tapınma aracı olarak kullanılırdı. Hristiyanlığın kabulünden yüzyılarca sonra bile halâ bir çok Estonyalı “HİİS” adı verilen ritüellerini küçük ormanlara giderek gerçekleştirirdi.Estonyalı köylüler, bir ağacı kesmeden önce mutlaka ondan af dilerlerdi.”Estonya Ankara B.Elçisi Volmer
Atmasförde asırlardır dolaşan ay ve güneş başta olmak üzere tüm gezegenler ile yeryüzünde var olan insan nesli ve tüm canlılar arasında yakın bir bağ bulunmaktadır. Gök yüzü yer yüzüne yön vermiş ve canlı, cansız tüm varlıkları,inançları ve insanları etkilemiştir.
Türk Edebiyatı tarihine destanları ile damgasını vuran Dede Korkut hikâyelerinde durgun ve sakin olmayan coşkun tabiat ve Türklerin atlı bozkır medeniyetinin temel unsuru olan tüm hayvanlar taşıdıkları özelliklerine göre, bir yıl oniki aya bölünerek 12 hayvanlı Türk takvimi’ne yansıtılmıştır.
On iki hayvanlı takvimin esası baharın başlangıcı ile başlayan olaylara ve bazı varlıklara dayalı olarak anlatılmakta.
Yılın ilk günü 22 mart olarak kabule edilmiş ve ilk ay fare diğerleri sığır,pars,tavşan,ejder,yılan,at,koyun,maymun,tavuk,köpek,domuz ayı dönüşümlü olarak sıralanmıştır.
Baharın gelişini ” Nevrûz- Yeni gün” olarak niteleyen anlayış doğu ve Orta Asya uygarlıklarında hakimdi. Gök cisimleri, göksel olaylar,doğa olayları gelişen bilim ve teknoloji ışığında zaman ölçümlerinde ve yaşamın felsefesinde derin etkiler yaratmaya devam etmektedir.
Cihannümâ eserinde, Selçuklu sultanı Melikşah’ın 1074 ‘de Halep’i aldığı ve Güneş Koç Burcu’na girince NEVRÛZ ilân etmeye karar verdiği ve gezegenleri gözetlettiği ifade edilmekte.
Doğu uygarlıklarında gök-ay-güneş ,yıldızlar ,yer, su ve ateş kültü uygulamara yansıdı.Gök tengri inancı hakimdi.İnsanların inançlarında belirleyici unsurlardı.
Uygarlık tarihinde öncelikli ve önemli bir yer tutan medeniyetler beşiği Akdeniz, Mezopotamya,Roma, Bizans, Mısır ve Anadolu inançları ve halk kültürleri, gökyüzü-yeryüzü ve insanlar arası ilişkiler bakımından tarihe ışık tutmaktadır.
Gezegenler, inançlarla yakından ilgili olup bu anlayış takvimlere de yansımış bulunmakta.Dünya üzerinde bugün ” 72 millet” dediğimiz her inançtan ve ırktan milyarlarca insan yaşamaktadır.Dinler ve sanat tarihi yanında sosyal ve kültürel dünya tarihe ait bilgi ve belgelerde dünyanın merceğinde insanı görmekteyiz.
Maya ve Aztek uygarlığında zaman ayarı evrendeki güneş,yıldızlar ve gezenlerin hareketlerine göre düzenlenir ve tapınakların yapım felsefesinde esas alınırdı.
Tarihi bilgilere göre eski Roma’da günlerin sayılması konusunda kargaşa yaşanması üzerine imparator Jül Sezar, yeni yılın başlangıcını olarak 1 ocak kabul eden “Jülyen Takvimi”ni M.Ö. 45 yılında uygulamaya koydu.
1582 yılında Papa Gregoriyus, yeni yıl başlanngıcını 25 Mart olarak kabul eden ve yılı oniki aya bölen “Gregoryen Takvimi”ni (Miladi takvimi) düzenledi. Bu takvim 1572 yılında yeniden düzenlenerek yıl başı 1 Ocak tarihine alındı.
Son araştırmalar “Güneş Sistemi’nin dışında güneş çevresindeki tam turunu yaklaşık 20 bin yılda tamamlayan ve kütlesi dünyanın yaklaşık on katı olan yumurta şeklinde 9. gezegenin varlığından bahsetmekte. Gök bilimcileri ve insanlığı meraka ve heyecana sürüklemektedir.
Hicretin 17’nci yılında Halife Ömer zamanında uygulamaya konulan ” Hicrî Takvim” müslüman ülkelerde benimsendi. Bu takvimde Hazreti Muhammed’in Mekke’den Medine’ye göç yılı olan 622 yılı başlangıç yılı olarak benimsendi. Yıl oniki aya bölündü. Takvim yaprakları, ömür yaprakları oldular.
Gelişen teknoloji ile birlikte küçülen dünyada ,mobil cihazlara yüklenen proğramlarla ” GPS- Küresel Konumlama Sistemi” ile günümüzde gezegenlerin yerlerinin belirlenmesi dahil birçok konum belirleme işlemi yapılabildiği ifade ediliyor.
Gelişen bilim ve teknolojinin yarattığı “Dijital Dünya”da yeni buluşlar ve uygulamalar günümüzü ve geleceği etkili bir şekilde yönlendirecek.Bu gerçeği içselleştirecek insanı yetiştirmek durumundayız.