KADİR ŞEKER OLAYI VE MEŞRU MÜDAFAA

KADİR ŞEKER OLAYI VE MEŞRU MÜDAFAA

Geçtiğimiz günlerde Konya’da üniversiteye hazırlanan Kadir Şeker (20), 5 Şubat Çarşamba akşamı Selçuklu ilçesi Kosova Mahallesi’ndeki parkta Ayşe D.’ye (35) Özgür Duran (32) tarafından şiddet uyguladığını görmüş, olaya müdahale ettiği sırada saldırgan Özgür Duran’ın sözlü ve fiziki müdahalesiyle karşılaşmıştı. Şeker’i bir süre kovaladığı ve darp ettiği ileri sürülen Duran, boğuşma sırasında aldığı bıçak darbesiyle hayatını kaybetmiş, sonrasında Kadir Şeker çıkarıldığı mahkemece “kasten adam öldürme” suçundan tutuklanmıştı. Yaşanan bu olayla, meşru müdafaa nedir ne değildir tartışmaları kamuoyunun gündemine girdi. Teknik anlamda maddî ceza hukukunun önemli konularından biri, toplumun birçok kesiminde tartışılmaya başlandı. Konuyla İlgili olarak İstanbul Gedik Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukuku Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Gülsün Aygörmez’den görüş aldık.Doç. Dr. Gülsün Aygörmez

Güncel hukukî tartışmaları öğrencileriyle aktif bir tartışma kültürü içerisinde bilimsel açıdan irdelemek amacıyla İstanbul Gedik Üniversitesi Hukuk Fakültesi, düzenlediği konferansta Kadir Şeker olayı ışığında meşru müdafaayı tartıştı. Konferansta konuşmacı olarak yer alan ve konuyla İlgili görüş aldığımız İstanbul Gedik Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukuku Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Gülsün Aygörmez, “Meşru müdafaa sadece bizim hukukumuzun değil, birçok hukuk sisteminin kabul ettiği evrensel bir hukuka uygunluk sebebidir. Hukuka uygunluk sebebi ile kast edilen, özünde hukuka aykırı olana hukuka uygunluk kazandırmadır. Örnek olarak kasten öldürmeyi ele alırsak: Bir başka insanı bilerek ve isteyerek öldürmek, Türk Ceza Kanunu m. 81 ile yasaklanmıştır” diye konuştu. “Bu yasak normuna aykırı hareket edildiğinde, aynı zamanda hukuka aykırı hareket edilmiş ve bir haksızlık yaratılmış olunur.”, diyen Doç. Dr. Aygörmez, “meşru müdafaa gibi bazı durumların varlığı halinde yasağa aykırı hareket edilmiş olunmasına rağmen, kişilerin aslında hukuka aykırı hareket etmediği kabul edildiğini ve kişinin cezalandırılmadığını” ifade etti.

“Haklı savunmada bulunan kişi, suç işleme kararıyla birine saldırmaz”

Doç. Dr. Gülsün Aygörmez sözlerine şu şekilde devam etti: “Zira meşru müdafaada bulunan kişi hukuka sadık bir vatandaş olarak hareket etmektedir. Onu meşru müdafaaya yani haklı savunmaya iten unsur, bir saldırıya karşı ya kendini ya da bir başkasını korumaktır. Hatta kendini değil, bir başkasını herhangi bir saldırıdan korumak isterken araya giren hukuka sadık kişide, ayrıca yüksek bir toplumsal dayanışma ruhu vardır. Kendisi saldırının muhatabı değilken, mağdurla dayanışma içerisine girerek, yardım eli uzatmaktadır. Dolayısıyla haklı savunmada bulunan kişi, suç işleme kararıyla birine saldırmaz, tam tersine hukuka sadık biri olarak ve dayanışma ruhu ile bir saldırıyı yok etmeye çalışır. İşte hukuk sistemleri hukuka duyulan bu sadakat dolayısıyla kişiyi cezalandırmak istememektedir. Ancak bu sadakatin hukukça kabul görebilmesi için kişiden de keyfî ya da intikam duyguları ile hareket etmemesi ve daima kendine tanınan sınır dâhilinde kalması beklenmektedir. Bu nedenle de olay anında mümkün mertebe en az zarar verici nasıl davranılabilecek ise, o şekilde davranmalıdır. Mesela kendisine tokat atacak kişinin elini tutmak dururken, boğazını sıkmaya yeltenmemelidir. Dolayısıyla somut olayın her aşamasında haklı savunmanın sınırlarının aşılmaması, kendine tanınan hakkın kötüye kullanılmaması meşru müdafaanın olmazsa olmazıdır. Aksi durum suç teşkil eder. İşte neyin meşru müdafaa sınırında kaldığı neyin sınırın aşılarak suç teşkil ettiği, somut olayın nasıl cereyan ettiği ile yakından ilgilidir ve yargılama esnasında ortaya çıkacaktır. Karmaşık olaylar silsilesinde ceza hukukçusunun görevi, yaşanan somut olayda Ceza Kanunu’nun tüm normlarına uygun hareket ederek hukuka ve vicdana uygun karar vermektir. Kadir Şeker olayı zor bir yargılama konusudur. Ancak verilecek kararla meşru müdafaa konusunda önemli bir öğretiye imza atılacağı kesindir.”