“Bunalıyoruz…”

“Bunalıyoruz…”

Necdet Buluz

Yukarıda başlığa aldığımız kelimeyi son günlerde özellikle 65 yaş ve üstü isimlerden sıkça duyuyoruz. Kısmi kapanmadan sonra önemli bir bölümü aşılanan 65 yaş ve üstü yaşlılarımız “Biz aşılandık. Ancak halen evlere hapsediliyoruz. Aşılanmamış olan 65 yaş altı sokaklarda serbestçe dolaşabiliyor. Bu bir çelişki değil mi?” sorusunu yöneltiyor.

Aslında “tam kapanma” olsa buna her yaştakiler uyacak. Yarım yamalak önlemler işi bu noktaya getiriyor. Ayırımcılık ise işlerin tamamen ters dönmesine neden oluyor.

Hiç kuşkusuz “tam kapanmanın” birçok sıkıntısı da olacak. Ekonomik, sosyolojik, ulaşım ve sosyal hayat düzeninin bozulması açısından bunun birçok aksayan yönleri ortaya çıkacak.

Şu gerçeği görebilmeliyiz:

Bir yıldan fazladır evlere kapanan 65 yaş ve üst yaşlılarımız özellikle aşılandıktan sonra artık evlere kapanıp kalmak istemiyor. Kendilerini sokaklara, park ve bahçelere atıyorlar.

Bazıları ise cumartesi-Pazar tam kapanmaya bile artık tahammül edemiyor. Bir bahane ile dışarı çıkmaktan çekinmiyor.

Evde uzun zaman kapanmanın da sıkıntıları var. Doktorlar ve uzmanlar 65 yaş ve üstü yaşlıların sürekli oturmasının kas ve kemiklerde hasarlara neden olduğuna vurgu yapıyor.

Kas erimesi, kemik zayıflığı nedeni ile ayaklarda oluşan güçsüzlük ve tıkanmaların düşmelere neden olabileceği, bunun sonucu olarak da ayak, bilek ve kalça kırıklarının oluşabileceği ifade ediliyor.

Bize göre de bu yaştakilerin artık “günah keçisi” olmaktan kurtarılması gerekiyor. Bunalma, sıkıntıyı, sıkıntı özgürlüğü anımsatıyor. Belli bir süre sonra bu yaştakileri artık evde tutmak da zorlaşıyor.

“Dışarı çıkmayın”, “toplu taşım araçları yasak binmeyin”, “Başınızın çaresine bakın” çağrılarının artık bundan sonra bir fayda sağlamayacağı da görülüyor. İş “yaz-boz” tahtasına döndü.

Bazı yaşlı grupların ortak seslerine de kulak verelim:

“Kapalı salonlar 5 bin 6 bin kişiyi doldurup kongre yapabiliyorlar. Bu yasak olmuyor. Biz, aşılarımızı da tamamladık ama iki kişiyi bir araya getirmiyorlar. Böyle bir adaletsizlik olur mu? Bizi evlere hapsediyorlar, gelen-giden zaten getireceğini getiriyor. Çocuğumuz, torunlarımıza yakınlarımıza da kapılarımızı kapatacak halimiz yok ki.”

Biz, bu şikâyetleri esnaflardan da duyuyoruz. Bazı mekân sahiplerinin ortak sesleri de aynı şekilde:

“Lokantaları kapattılar. Zaten yarı kapasite ile çalışmamıza izin vermişlerdi. Şimdi ise Bayram sonrasına kadar kapalıyız. 3 kişiyi bir masaya oturtamıyoruz. Maske, mesafe ve hijyen kuralları çerçevesinde hareket etmemiz söyleniyor. Bu kurallara da uyuyoruz. Ancak, bir bakıyorsunuz başka yerlerde kalabalıklar var. Salonlar lebalep dolu. Bize yasak koyanlar yasak deliyor. Bizim günahımız ne? Meydana gelen zarar ziyanı artık kaldıracak gücümüz kalmadı.”

Konumuz içinde olduğu için öğretmenler konusuna da değinelim:

Türkiye’nin her tarafında Halk Eğitim Merkezleri var ve bu merkezler halen açık. Öğretmenlerin çoğu da aşılanmadı. Merkezlere gelenler de pandemi nedeni ile gelmemeye başladı. Derslerin çoğu kursiyer gelmediği için boş geçiyor O halde bu merkezleri ısrarla neden açıyorsunuz? Buralarda virüsün olmadığını iddia edebilir misiniz? Zorla kursiyer getirip ders verebilir misiniz? Bu konunun da önemli olduğunun altını çizelim.

Yüz yüze eğitim veren öğretmenlerin de aşılanmadığı, uzaktan eğitim veren öğretmenlerin aşılandığı da iddia ediliyor. Bu bir çelişki değil mi?

“Kısmi kapanma” çözüm olabilir mi?

Şimdi bu konu masaya yatırılıyor.

Biz, bunun beklenen sonuçları vereceğini düşünmüyoruz. Çevremize baktığımızda bunu anlamamız mümkün.

Geçenlerde Bodrum Ortakent’e kurulan pazara gittik. Araç ve insan kalabalığından pazara girmekten vaz geçtik. Kurallara uyan yok. Kalabalıklar olağanüstü. Çarşı-Pazar kalabalık. Yollardan geçmekte bile zorlandığımız anlar yaşadık.

Perşembe günü ise Bitez Pazarı da Ortakent pazarını aratmayacak kalabalıklara ev sahipliğine soyunmuştu.

Böyle bir ortamda pandemi ile mücadelede başarıya ulaşmak zor görünüyor. İnsanlar hastalığın başladığı ilk günlerdeki tedirginlik ve hareketten çok uzaklara gitmişler.

Çokları da “Ne olacaksa olsun” havasında.

Yorumu ise sizlere bırakıyoruz.

necdetbuluz@gmail.com

www.facebook.com/necdet.buluz