Bir Bodrum tarihine veda yazısı…2

Bir Bodrum tarihine

veda yazısı…2

 

Necdet Buluz

 

 

Gazeteci arkadaşımız Selda Öztürk’ün Rifat Güneri ile yaşam öncesi yaptığı röportajın ikinci kısmını paylaşıyoruz:

 

 

O harpte, Rusya’da 35 milyon gitti, Almanya’da ve Polonya’da nüfus kalmadı. Biz de girseydik o savaşa, bizde de genç nüfus kalmayacaktı. Çok dil uzattılar İsmet Paşa’ya…

Ben bunların hepsini yaşadım. Ben önce Allah’ımı, sonra peygamberimi, sonra Cumhuriyeti bilirim. Başka bir şey bilmem.”

 

Rıfat Güneri’nin bu sözleri, arşivlerde ölümsüzleşmiş… Atın üzerinde elinde Türk bayrağıyla Bodrum sokaklarında turlarken çekilmiş siyah beyaz fotoğrafı bir gurur nişanesi gibi asılı CHP Bodrum’un duvarında…

O fotoğrafın anısını kendisinden dinliyoruz:

 

“Sene 1960… İhtilalde tek başıma bayrakla çıktım sokaklara. O zaman iki çocuğum var. Eve geldim. ‘Ata’yı ve cumhuriyeti sevenlere 77’nci yıl kutlu olsun. Ne mutlu Türk’üm diyene’ yazılı bir örtü giydirdim atıma.

2 no’lu hastaneye gittim bir bayrak istedim. Yeni bir doktor vardı orada. Devletin bayrağı verilir mi dedi. ‘Bu çingen düğünü mü?’ dedim. Bir doktor vardı Necdet diye.

 

Sesim gür çıkınca duymuş, geldi yanıma… ‘Çabuk dayıma bayrağı verin’ dedi. Bayrağı aldım çıktım Bodrum sokaklarına.”

Rıfat Amca’nın atına atladığı gibi kendini Bodrum sokaklarına atması ne ilk ne son!.. Siyaseten sözünü böyle söylermiş zıpkın gibi delikanlı olduğu yıllarda…

Devam ediyor anlatmaya:

 

“İzmit depremi oldu. Cumhuriyet Bayramı yapılmadı. Dayını zaptedebilir misin? Kaymakama gittim ‘Ben bayrama çıkıyorum’ dedim. ‘Bodrum’dan TBMM’yi protesto edeceğim’ dedim.

Askeri kampın oradan sahilden vurdum atı çarşıya, oradan barlar sokağına, Halikarnas’a… Okul çocukları alkışlarla izledi beni. Siyah beyaz fotoğraf da o günün anısı.”

Bugünlerde at binmeyi öyle özlemiş ki Rıfat Amca… Sözün arasında “Bir tane at alacağım kendime” diyor hemen… “Müthiş bir zevktir o. Benim bindiğim ata ise başkası binemez. Öyle bakarım ben atıma. Öyle iyi yetiştiririm.” diye de ekliyor özlemle..

 

 

 

 

 

Rıfat Güneri, Bodrum’da yokluk içinde yaşamış ama Bodrum’un bereketli toprağından da ekmeğini çıkarmış isimlerden biri…

Ne kadar ‘mektepte okumadım’ dese de, gençliğinden bu yana okumuş, gözlemlemiş, muhakeme etmiş ve ‘doğru’yu bulmuş akil bir adam O… Aydın bir Bodrumlu…

Bodrum özelinde, Türkiye’nin geldiği durumu bir ekonomist bilgeliğiyle tahlil ediyor bize bir çırpıda. 30-40 yıl önce Bodrum’dan dünyaya gönderdiğimiz ihraç ürünlerini anlatıyor ve soruyor:

“Ne oldu bunlara?

Türkiye’nin, Bodrum’un geldiği nokta ortada. Ben kendimize değil, torunlarıma acıyorum en çok. Bu çocukların akıbeti ne olacak?”

İşte Rıfat Güneri’nin anlattığı ve bugün ‘masal’ gibi dinlediğimiz o yıllar:

“İstanbul ithalat iskelesidir. Dışarıdan gelenle beslenir. İzmir de ihracat iskelesidir. Bodrum da şubesidir. İzmir Karşıyaka’dan Alsancak’a kadar arpa, buğday siloları olurdu eskiden.

Bodrum’dan da ABD’ye tütün, sünger giderdi o yıllarda. Bu kadarla da sınırlı değil! Arabistan’a sığır, Fransa’ya her sene iki şilep harnup giderdi. Yunanistan’a sığır, maltız kömürü yollardık. Sonra bunların hepsi bitti!

Süngeri bile yasakladılar. Bodrum, 1950’den sonra yıprana yıprana bugünlere geldi. 1950’den sonra kim ne derse desin, her gelen cebini doldurmaya geldi Türkiye’ye. Bu vatan bedava kazanılmadı evladım.

Eskiden tarım vardı. Çalışma vardı. Ben 18 saat çalıştığımı bilirim. Tarım olmadı mı devlet dışarıya mahkumdur. Bugün paramızın değeri bile yok. Millet ne yediğini bilmiyor artık. Türkiye’de üretim yok çünkü.”

 

Bodrum uzun yıllardır turizmle geçinen bir ilçe… Rıfat Güneri, bu yolculuğa ilk elden tanık olanlardan biri… Ancak yarımadanın şu halinden hiç memnun değil… Turizmin gelişmiş olması, O’nun için hiçbir şey ifade etmiyor.

Çünkü Bodrum’un ‘insanı’ da dahil olmak üzere her şeyinin değiştiğini, dönüştüğünü söylüyor: “Turizm gelişse ne olacak? Aşağı yukarı 4 bin tekne var şu Marinada. Hangisi doyuruyor karnını?

Esnaf, doya doya kazanabiliyor mu para? Ben kasaplık yaparak kazandım her şeyimi.

Oğullarımı okuttum. Hepsini meslek sahibi yaptım. Evimin yerini aldım, düğünümü yaptım. Çünkü çalışıyordum, üretiyordum.

Ürettiğimi satıyordum. Bugün üretmiyoruz. Oysa her devlet tarıma, üretime muhtaçtır. Şimdi turist gelecek diye gözüne bakıyoruz. Para kazanmak için… Bu kadar ateşin içine turist gelir mi? Eskiden geliyordu. Ama bak şimdi yok.”

 

Bodrum’un, Türkiye’nin bugününü hayıfla izliyor Rıfat Güneri… Gidişatı hiç beğenmediğini söylüyor gür sesiyle… En çok da askerlerin zehirlenmesine içerlemiş geçtiğimiz günlerde… “Türkiye’de asker zehirleniyor.

Bu ne demek? Askerin karavanasını asker pişirir. Türkiye gittik sıra başka yerlere gidiyor.” diyor öfkeyle ve ekliyor: “Ne adalet var, ne kanun! Benim en çok gücüme giden, Atam yattığı yerde rahat değil…”

 

Selda Öztürk