BAHÇELİ’NİN ÇIĞLIKLARI

BAHÇELİ’NİN ÇIĞLIKLARI

Referandumun yıldönümüne denk gelen günkü gurup toplantısında Devlet Bahçeli, her
zamanki gibi -sakin üslubunun ardından- bildik naralarıyla, halen gündemi işgal eden “erken
seçim” çağırısı yapmıştı.
Bazı AKP yorumcularının yem niyetine dillendirdiği erken seçim meselesine zaman zaman akılsızca
değinen kimi muhalif sözcülerinin dışında; bu yönde belirgin bir talep yokken ve de RTE’nin seçimlerin
zamanında yapılacağına dair ikide bir açıklamada bulunmuş olması nedeniyle söz konusu çıkış sürpriz
olarak değerlendirildi.
Erken seçim çığlığı atarak partisini 3 Kasım 2002 seçimlerinde sıfırlayan, aynı tutumuyla 1 Kasım
2015 seçimlerinde milletvekili sayısını yarı yarıya eriten Bahçeli’nin günler öncesindeki (16 Nisan)
çıkışı diğerleriyle benzeşmediği için; 3 Kasım 2019 da yapılması planlanan seçimi de göz önünde
tutarak, Kasım Sendromu’ndan söz edemeyiz. Onun bu tutumunu; eklemlendiği partinin zafiyetine
merhem olma ve böylece her iki tarafın da çıkmazını -plan dâhilinde- savuşturma çabası diye
değerlendirmek, sanırım daha uygun düşer.
Aylar öncesinde “tesis açılışı” adı altında başlatılan, daha sonra da İl ve İlçe kongrelerinde
sürdürülen AKP mitinglerinin erken seçimin habercisi olduğunu -gerekçesiyle birlikte- elbette herkes
biliyordu. Başka bir deyişle; “ ne istediler de yapamadılar,” dedirtecek türden, bir yıldır fiilen
uygulanan yeni sistemin; ivedi seçimi, “zaruri hale” getirmediği, her konuda dibe vuran politikaları
yüzünden -iktidarı yitirme endişesiyle- yönetimin erken seçimi planladığı biliniyordu.
Erken seçim için olabilecek en yakın tarihi (24 Haziran) dayatmış olan iktidarın, ön seçim yapmayı
planlayan partileri zor duruma düşürdüğü, dahası sandık kurullarını oluşturma konusunda onları
telaşlandırdığı bir gerçek, ancak yukarıdaki nedenlerle karşıtlarının gafil avlandığını söylemek doğru
olmaz.
Önceki seçimlerde olduğu gibi; “iç-dış meseleler, kaos vs,” diyerek; yakın zamanda değiştirdikleri –
endişe veren- Seçim Yasası ile OHAL ortamında ülkeyi seçime götüren iktidarın seçim stratejisini
öngörmek artık kolay, fakat aynı metotla tekrar başarılı olup olmayacağını öngörmek ise biraz sıkıntılı,
çünkü süreç içinde yaşanabilir şeyleri ve etkilerini kestiremeyiz. Örneğin yeni bir sayfa açma
düşüncesiyle Trump Münbiç’in, Putin de Tel Rıfat’ın anahtarını RTE’ye teslim edebilir, belki de bayrak
dikeriz Kandil’e, ya da başka bir gelişme; kim bilir? Kısacası her sonuç; seçmenin ekonomi temelli
tercihinin yanında, milli meselelere ve ülke çıkmazına hangi pencereden baktığıyla şekillenecek;
muhalifler -yani % 50- vatan haini, terörist ve benzeri şey mi, yine, sınır ötesi operasyonları Çanakkale
Zaferi’nden ve Kurtuluş Savaşından daha mı çetin, ekonomi başta olmak üzere her konuda şahlandık
mı gibi soruların yanıtını pencere arkasındaki seçmen verecek.

Muhalefet partilerine gelince, nasıl bir yöntemle iş birliği içinde olacakları bilinmemekle birlikte,
tabanda kendiliğinden oluşan demokrasi cephesine dayalı olarak strateji uygulayacakları
düşünülebilir. İktidarın, “beka” adı altında her gün defalarca dillendirdiği sorunların kaynağını
seçmene etkileyici bir biçimde aktaracak bilgi ve belgeler üzerinde çalışarak görüş birliğinin
sağlanması, çözüm ayrıntılarının ise -söylem bütünlüğü içinde- nasıl yansıtılması gerektiğine
yoğunlaşmaları öngörülebilir. Ayrıca, ülkenin geleceği açısından; bir yıldır denenen yeni rejim

pratiğinin, ilerleyen süreçteki olası sakıncalarının yanında, el birliğiyle yeniden düzenlenecek olan eski
“parlamenter” sistemin getirilerinin de ne olduğu -şimdiye kadarki söylemlerinden de anlaşılacağı
gibi- dillendirilecektir kuşkusuz…
Türkiye’nin beka sorunlu bir ülke oluşuna katkı verenler, seyredenler, hiçbir şey olmaz diyenler,
sorup sorgulamayanlar, her çapta çıkarı için; kör, dilsiz ve sağır olanlara sağduyu adına bir fırsat doğdu.
Dileriz
sağduyu kazanır…
Ferruh Sidar
19.04.2018