AĞAÇLAR VE İNSANLAR !

AĞAÇLAR VE İNSANLAR ! YAHYA AKSOY
“Anadolu’da bir köy mezarlığına gömün beni, tepesinde bir çınar olsun,taş maş da istemem hani.” diyen dünya şairi Nâzım “salkım Söğüt” şiirinde şöyle demekte:
“Akıyordu su /gösterip aynasında söğüt ağaçlarını
salkım söğütler yıkıyordu suda saçlarını
ağlama salkım söğüt ağlama !
kara suyun aynasında el bağlama!/el bağlama!ağlama!”
Ülkemizin zengin sözlü halk kültürüne bir halk okulu görevi olarak hizmet veren salkım söğütlerin altında toplanan insanlarımız , dertleşerek söyleşirler, kaynaşırlar. Böyle bir söğüt altı sohbetinde ,Yusuf amca şöyle demiş: ” Burnu bulut çizenler, elifi mertek sananlar,yalan söze kananlar,yanlışlarını doğru sananlar gelip söğüt altı sohbetlerini dinlesinler; ” Eski çamların nasıl bardak olduğunu ve ardıç kadı, çam müftü” sözlerinin derinliklerini öğrensinler…”!
Binlerce dileğin yer aldığı ” DİLEK AĞAÇLARI” nı anlasınlar. Ağaçların da dili var, çiçekleri kuşlarda şarkı, şairde şiir olur. Meyveleri yiyenler hayat bulur.İnsan ve ağaç birlikte doğar.Ağaç keserek değil, ağaç dikerek yoluna gidenler yorulmazlar, yorulsalar da yorgunluklarını bir ağacın altında çıkarabilirler.
İçinde bulunduğumuz mevsimde kiraz, dut ve iğde ağaçları öne çıkmaktadır.
Güzel renkli ve ince saplı kiraz meyvesi şöyle dermiş:
“Beni yiyenleri sapıma çeviririm ama, ahhh ! benden sonra şu dut meyvesi çıkmasa!”
Sarı- beyaz çiçekleri ve özgün kokuları ile insanların benliğini saran iğde ağacı da şunları söylermiş:
“Menekşe , leylak şöyle dursun, iğdenin kokusunda kendini bulursun!”
Veysel ustanın gizli sırlarını döktüğü, seslerini turnalardan alan, sazı da bahçedeki dut ağacından:
“Bahçede dut iken bilmezdin sazı,
Bülbül konar mıydı dalına bazı,
Hangi kuştan aldın sen bu avazı,
Söyle doğrusunu gel inkâr etme.”
Efsane yaratan Musa’nın sihirli asası da ağaçtandır…!
İstanbul ” GEZİ PARKI “ndan tarihi ağaçların sökülmesi ile yurt çapında başlayan olaylardan sonra, ağaç ve ağaçlar üzerine sözlenmiş sözler ve inançlarla ilgili olarak tarihi bilgileri güncellemek ve hatırlamak gerektiğine inandım.
Toplumsal olayların siyasal ve sosyal boyutlarını gerçekçi bir şekilde tahlil etmekte yarar bulunmaktadır. Toplumsal olaylar birkaç cümle ile geçiştirilemez.
Mitolojide suç ve suçlular üzerine bilgiler vardır:
İlk insan olan Adem’e , Tanrı tarafından arkadaş olarak gönderilen Havva, yasaklı hayat ağacı’nın (elma’nın) meyvesini yemeye Adem’i ikna eder. Hayat ağacı’nın yasaklı meyvesi elmayı yiyen Adem ile Havva cennet’ten kovularak dünyaya gönderilirler. Evrenin ilk suçlusu Adem ile havva cennetten dünyaya kovularak cezalandırılmış olurlar.
Adem ile havva arasında, bir karikatürün ifadesiyle şu konuşmalar geçer:
-Adem : Bi elma yedik diye cennet’ ten insan kovulur mu yav?
-Havva : İyi ki engel oldum. Bi de ağacı kesecektin !
Animizm, doğadaki nesnelerde insan ruhuna benzer ruhların olduğunu kabul eden görüşün adıdır. İlk insanla başlayan bu inançla ilgili olarak mitolojide ve tarihi kaynaklarda izler bulunmuştur.Ağaç hayattır , hayat ağaçla anlatılır,insanın ve tarihin simgesidir.
Türkiye Barolar Birliği ” HAYAT AĞACI PROJESİ” ile gençlerimiz arasında yaygınlaşan bonzai ve uyuşturucu kullanımına dikkatleri çekmek ve bu alanda aydınlatıcı programlar, tiyatro oyunları ve konferanslarla halkımıza yardımcı olmayı amaçlamaktadır.Çok anlamlı ve yerinde bir projedir. Kaybolmak üzere olan hayatlara hayat vermek ve bir ağaç gibi yeşerterek geliştirmek hedefine bu güzel projelerle varılabilir. Genç ve yaşlı tüm halkımız buna gönülden destek vermeli ve uygulamaya geçilmelidir.
Uygur ve Altay Türkleri arasında ağaçlara inanma geleneği de bulunmaktadır. hasta tedavisi yapan şamanın elinde elma ağacından bir sopa bulunmakta, elma kötü ruhlu olmayan sihirli bir ağaç sayılmakta. Kötü ruhları kovmak için elma ağacı ve elma kurusunu kullanarak tütsü yapılmaktadır. Uygurlar yaşlı, yalnız ağaçları kesmezler ve yanlarından at yada eşekle geçerken, hayvan üzerinden inerek ağaca olan saygılarını gösterirler. Kaşgarlı Mahmud’un diktiğine inanılan Kaşkar Opal’daki ” Hay-hay Terek Ağacı” bin yıllık bir tarihe sahip bulunmaktadır. Halk yüzyıllardır bu ağacı ziyaret ederek hürmet göstermekte. Uygurlar arasında dut ağacı dikmek hayırlı-uğurlu bir iş sayılmakta ve her aile bahçesinde veya her mahalle de birçok dut ağacı bulunmakta. ( Uygur Folkloru- Abdulkerim Rahman-KB yayını. sayfa :142-1996)
Estonya’nın Ankara Büyükelçisi Volmer, Estonya Cumhuriyeti’nin 90. kuruluş yıldönümü dolayısıyla Ankara’nın -Hasanoğlan beldesi’nde düzenlediği “hatıra ormanı kurma ” ağaçlandırma çalışmasında şunları söylemiş:
“Eski zamanlarda Estonya’da ağaçlar bir tapınma aracı olarak kullanılırdı.Hristiyanlığın kabülünden yüz yıllar sonra bile halâ bir çok Estonyalı ‘ HİİS’ adı verilen ritüellerini, küçük ormanlara giderek gerçekleştirirdi.Estonyalı köylüler, bir ağacı kesmeden önce mutlaka ondan ÖZÜR dilerlerdi.”
Bin yıl önce Karahanlı hükümdarına, en değerli yol gösterici blgileri sunarak “Has Hacip” baş danışman unvanını alan Balasagun’lu Yusuf, Kutadgu Bilig -mutluluk Bilgisi adlı eserinde şunları yazmış :
“Ey Hükümdar !
Tanrı her işinde sana yardım etsin. Bu yalan ve boş dünya, eski bir âlemdir; nice beyleri kocattı, kendi kocamaz…Bak senden önceki beyler nerede, kudret ve ihtişamları nerede ? Onların nereye gittiğini iyi düşün,senin de oraya gitmen yakındır…”
Çin,Bizans ve Orta Asya Türk Dünyası yazılı ve sözlü kültür kaynaklarında, pek çok konu yanında dağlara ve ağaçlara ibadet ve şamanlık konusunda ayrıntılı bilgiler yer almıştır.
Bu bilgileri ,Çin’den Arnavutluk’a uzanan ve yerkürenin tarihe damgasını vurmuş, en eski ve en önemli karayolu olan “İPEK YOLU” üzerinde uzun yıllar yaptığım araştırmalarımı “TARİHİ İPEK YOLU ” kitabımda harmanladım.
“Sanki balı yağa katarak ” sözünü söyleyen Yunus Emre, “Düşmanınızın dahi insan olduğunu unutmayınız” diye seslenen Hünkâr Hacı Bektaş Veli, “Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol” diyen Hz.Mevlânâ ve uzak diyarlardan ülkemize gelerek savaşa katılan ve hayatlarını kaybedenler için ;” Onlar bu toprakta, canlarını verdikten sonra artık bizim evlâtlarımız olmuşlardır” diyen,ulustan Çankaya’ya gidiş- gelişlerinde sıhhıye bölgesinde, aracı yavaşlatarak yalnız başına duran iğde ağacını duyumsayarak izleyen, Yalova’da adına yapılan konuk evi temeline rastlayan asırlık çınarı kestirmeyerek inşaatın altına konulan raylarla binayı ağaçtan uzaklaştırma emrini veren, bataklıklarda Atatürk Orman Çiftliğini kurduran ,Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, hepimize ışık tutmaktadır.
Sevgi ile güneşten nur alan göz, kin ile kararır, aklın yolunu intikam bulutları kaplarsa yolun sonu uçurum olur. Her zaman olduğu gibi bunun faturası halka çıkar.Bıçak kemiğe dayanırsa halkın yaratacağı sosyal dalgalanma kaçınılmaz olur. Çevre ve ülke duyarlılığı bilinci bayraklaşır.
Ağaçlardan, çiçeklerden ve meyvelerden alınacak çok dersler var. Öfkelenenler bu konularda biraz kitap okumalı, ders çıkarmalı ve değerli şair Mehmet Emin Yurdakul’un SAKIN KESME şiirini okumalıdır.
“Ey hemşeri, sakın kesme ! yaş ağaca balta vuran el onmaz…”
Hemşerisi Nasrettin Hoca’ya , Neyzen’e, Tuzsuz Deli Bekir’e, İncili Çavuş’a, Bekri Mustafa’ya şiirlerle mektuplar yazarak ülke sorunlarını dile getiren şair- avukat Şevki Akar bir dörtlüğünde şöyle demekte ve herkese ders vermektedir:
“Bağı diken amcazadem, üzüm deren halam kızı,/Mey sunan o servi boylu, küçük dayımın baldızı,
Meyhaneciyi derseniz : Din kardeşim olur benim,/Hepimiz bir aileyiz ayırmayın bizden bizi…”