KESK 4 KOLDAN ANKARA’YA YÜRÜYOR

KESK 4 KOLDAN ANKARA’YA YÜRÜYOR
Toplu iş sözleşmesi öncesi eylem kararı alan KESK, bugün 4 koldan Ankara’ya
yürüyor.
Haber:Hayati Akbaş
ARTVİN-Toplu iş sözleşmesi öncesi eylem kararı alan KESK, bugün 4 koldan
Ankara’ya yürüyor. ‘4 kez kurulan masada yandaş konfederasyonla hükümetin hiçbir
sorunu çözmediğini’ vurgulayan KESK emekçileri, görüşmelerin gerçekleşeceği 1
Ağustos’ta Ankara’da olmayı planlıyor.
Artvin’de basın açıklaması yaparak, Ankara’ya gidecek olan heyet yola çıktı.
Artvin eğitim sen binasında düzenlenen basın açıklamasına Haber – Sen
Genel Başkanı Musa Özdemir, MYK üyeleri, Yusuf Şenol, Fikret Çalağan, Özlem
Yılmaz Yeşer, Eğitim Sen Kadın Sekreteri Derya Yolcu, Eğitim Sen Şube Başkanı
Köksal Gümüş, Tüm Bel Sen Artvin temsilcisi Erkan Öztürk katıldı. Ortak basın
açıklamasını MYK üyeleri, Yusuf Şenol yaptı. Yapılan açıklamada şu ifadelere yer
verildi,” Hepinizi konfederasyonum KESK Yürütme Kurulu ve üye sendikalarımızın
Merkez Yürütme Kurulu üyeleri adına selamlıyorum. Basın toplantımıza hoş geldiniz.
Sizler de yakından takip ediyorsunuz. 3 milyon kamu emekçisini ve 2 milyon
kamu emekçisi emeklisini yakından ilgilendiren, ailelerini de kattığımızda toplamda 20
milyonluk önemli bir kitleyi etkileyecek olan toplu sözleşme sürecinin içindeyiz. Ne
yazık ki 5 milyon kamu emekçisi ve emeklisi 1 Ağustos’ta başlayacak toplu sözleşme
görüşmelerini artan sorunlarla karşılıyor. Çünkü bugüne kadar dört defa kurulan
masadan, insanca yaşamaya yetecek bir ücretten güvencesiz, sözleşmeli istihdama
son verilmesine, gelir vergisi adaletsizliğinin ve ek gösterge adaletsizliğinin ortadan
kaldırılmasından ek ödemelerin emekli aylıklarına yansıtılmasına kadar hiçbir temel
sorunumuz çözülmemiştir. Üstelik iki yıllık OHAL dönemi ve yaklaşık bir yıldır daha
da görünür hale gelen ekonomik kriz mevcut sorunlarımızı daha da ağırlaştırmıştır.
Bu koşullarda konfederasyonlar, sendikalar taleplerini, tekliflerini açıklamaya
devam ediyor. Mevcut yasaya göre üye sayısı en çok olan üç konfederasyonun toplu
sözleşme tekliflerini en geç yarın mesai bitimine kadar Devlet Personel Başkanlığı’na
(DPB) vermesi gerekiyor. Biz de teklifimizi yarın Devlet Personel Başkanlığı’na
ulaştıracağız. DPB’ye vermeden önce 16 Temmuz’da bütün illerde yaptığımız basın
açıklamaları ile teklifimizin temel başlıklarını kamu emekçileri ve emekliklerimiz ile
paylaştık. Çünkü biraz sonra ayrıntılarını paylaşacağımız teklifimiz işyerlerinden
topladığımız taleplerden oluşuyor. Dolayısıyla asıl sahibi kamu emekçileridir.
Hemen başta ifade edelim ki işyerlerinden topladığımız taleplerin analizini
yaparken bu ülkenin kamu emekçilerinin tüm taleplerinin aslında iki temel başlıkta
toplandığını gördük.
Nedir bu iki temel başlık?

1- Kamu emekçileri ve emeklileri öncelikle bugüne kadar ellerinden alınanları geri
istiyor.
2- Bugüne kadar hep ertelenen, fazlası ile hak ettikleri insanca yaşam, güvenceli iş
ve güvenli gelecek için haklarının garanti altına alınmasını istiyor.
Biz de buradan yola çıkarak tüm kamu emekçilerine ve emeklilerine “İnsanca
Yaşam, Güvenceli İş Ve Güvenli Gelecek” teklifimizi hazırlamaya çalıştık.
Teklifimiz beş ana başlıktan oluşuyor. Bunları sıralayacak olursak:1- Halktan
Yana Bir Kamu Hizmeti 2- Güvenceli İstihdam, Güvenli Gelecek 3- Demokratik, Adil
Bir Çalışma Yaşamı 4- İnsanca Yaşamaya Yetecek Bir Ücret 5- Gerçek Bir Toplu
Pazarlık Hakkı Bizi KESK olarak, kendine Müslüman olan, hep bana hep bana
diyenlerden en başından beri kalın çizgilerle ayıran niteliklerimiz vardır. Biz
işçisinden, kamu emekçisine, emeklisinden asgari ücretlisine, küçük esnafından
çiftçisine kadar emeği ile yaşam mücadelesi verenleri bir bütün olarak görüyoruz. Ne
yazık ki yıllardır hayata geçirilen ve ülkeyi uçurumun kıyısına sürükleyen neo liberal
politikalar görev yaptığımız kamu hizmetleri alanını sadece bizim değil, toplumun
ezici çoğunluğunu oluşturan emekçi sınıfların, dar gelirli yurttaşların da aleyhine
olacak şekilde dönüştürmüştür. Biz her şeyden önce bu dönüşümün yıkıcı etkilerinin,
Halktan Yana Bir Kamu Hizmetinin önündeki engellerin kaldırılmasını istiyoruz.
Halktan Yana Bir Kamu Hizmeti İçin
Özelleştirmelere son verilmesini Kamu yatırımlarının artırılmasını Kamuda
istihdamın yeterli hale getirilmesini Haftalık çalışma sürelerinin düşürülmesini,
kamunun bu konuda öncü olmasını Dar gelirli milyonlarca vatandaşımızın kamu
hizmetlerine parasız ulaşmasını İstiyoruz!
Kamu emekçileri olarak yaşadığımız temel sorunlardan birisi de en başından
beri sınırlanan iş güvencemizin OHAL süreci ile birlikte kullanılamaz hale
getirilmesidir. Bu kapsamda konfederasyonumuza bağlı sendikalarımızın yönetici ve
üyesi toplam 4 bin 570 kamu emekçisi sorgusuz-sualsiz, hukuksuz ve keyfi olarak
işinden ekmeğinden edilmiştir.
OHALin ilanından yaklaşık altı ay sonra kurulan, çalışmalarına ise OHAL
ilanından yaklaşık bir yıl sonra başlayabilen ‘OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonu’ bir
oyalama aracına dönüşmüştür.
Komisyon kendisine yapılan başvuruları, başvurucuların hiçbir aşamada ne ile
suçlandıklarını bilmeden, aleyhlerine olan delilleri görmeden ve savunma haklarını
kullanmalarına olanak tanınmadan neticelendirmeye devam etmektedir. Haklarında
soruşturma yürütülen, savcılıklar tarafından takipsizlik ya da mahkemeler tarafından
beraat kararı verilen kamu emekçilerinin görevlerine geri dönmeleri önünde herhangi
bir yasal engel olmamasına rağmen, başvuruları ret edilmektedir.

Ayrıca iş güvencemizi tamamen ortaya kaldırmaya yönelik adımlar OHAL’i
kalıcı hale getiren düzenlemelerle hız kesmeden sürmüştür. Öte yandan maliyeti
düşük tutma adına istihdamı parçalı hale getirme politikası tüm kamu hizmetleri
alanına yansımıştır. Kamu emekçilerinin sözleşmeli, idari hizmet sözleşmeli, kadro
karşılığı sözleşmeli, geçici sözleşmeli, vekil ve ücretli olarak farklı adlar altındaki
güvencesiz istihdamı sürmektedir.
Örneğin Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) verilerine göre 150 bin öğretmen açığı
vardır. Ataması yapılmayan öğretmenlerin sayısı ise yarım milyonu bulmuştur. Buna
rağmen ders saati karşılığı ücretli öğretmen çalıştırılmasına devam edilmektedir.
Ortalama net 1.600 TL gelir karşılığında yani asgari ücretin altında çalışan ‘ücretli
öğretmen’ sayısı 100 bine dayanmıştır.
2016 yılında araştırma görevlisi kadrosunda bulunan 13 bin 179 araştırma
görevlisinin statüleri yıllık sözleşmeli istihdam biçimi olan 50/d statüsüne
dönüştürülmüştür.
Bazı hizmetlerin ve ihale türlerinin kapsam dışı tutulması suretiyle kamuda
taşeron istihdamı devam ettirilmektedir.
Öte yandan 2017 yılının sonunda 4/C’liler olarak bilinen geçici personel 4/B
yani sözleşmeli statüsüne geçirilmiştir. Ancak bu statü değişikliğinde sadece
yükseköğrenim mezunu olup olmama kriteri gözetilmiştir. Yükseköğrenim mezunu
olanlar İdari Büro Görevlisi olarak atanırken yükseköğrenim mezunu olmayanların
tamamı İdari Destek Görevlisi olarak atanmıştır. Üstelik söz konusu personelin
çalışma koşullarında, maaşlarında, sosyal haklarında kısmi değişikliklerle
yetinilmiştir. Ek ödeme oranları mevcut sözleşmeli personelin aldığı ek ödeme
oranının %20’si olarak belirlenmiştir. Dolayısıyla yapılan statü değişikliği kağıt
üzerinde kalmış, ‘4/C’li 4/B’liler’ olarak ifade edilen ara bir statü yaratılmıştır.
Son iki yıldan beri kamuya kadrolu personel alımı durma noktasına gelmiştir.
Buna karşın özellikle sözleşmeli istihdam artmaya devam etmektedir.
Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü (BÜMKO) verilerine göre; Haziran
2018 itibari ile kamuda toplam 292 bin 993 sözleşmeli personel istihdam edilmektedir.
Kadrolu personel sayısı ise 2 milyon 861 bin 891’dir. Söz konusu verilere göre 2014-
2018 arası dönemi kapsayan dört yılda kadrolu personel sayısı sadece yüzde 3,84
artarken, sözleşmeli istihdam tam yüzde 151 artmıştır.
Üstelik şu an için en güncel veri olarak sunduğumuz bu rakamlar 2018 yılı
Haziran ayı verileridir. Aradan geçen bir yıl içinde sözleşmeli istihdamın çok daha
fazla arttığı bilinmektedir. Tüm bunlara rağmen sözleşmelilerin başta kadro, tayin,
gelir vergisi adaletsizliği olmak üzere temel taleplerinin görmezden gelinmesine
devam edilmektedir.

Öte yandan bilindiği üzere 2016 yılından itibaren öğretmenlerin, sağlık
emekçilerinin ve din hizmetleri personelinin ‘4+2’ olarak bilinen sistemle kadro
karşılığı sözleşmeli istihdamına geçilmiştir.
Bugünlerde TBMM’de görüşülmesine devam edilen torba yasa ile sadece
kadro karşılığı olarak sözleşmeli istihdam edilenlerin yani ‘4 + 2’ olarak bilinen
sistemle istihdam edilenlerin 3 + 1 sistemine geçişi düzenlenmektedir. Buna göre 4
yıl aynı yerde kalarak çalışma şartıyla kadroya geçirilme şartı 3 yıla, artı 2 yıl çalışma
şartı ile tayin hakkı kazanma süresinin ise 1 yıla düşürülmesi planlanmaktadır.
Yani sözleşmeli istihdam sorunu çözülmemektedir. Sadece altı yıl boyunca
ailesinden koparılarak kadro karşılığı sözleşmeli istihdam edilenlere ‘ceza indirimi’
getirilmek istenmektedir.
Biz KESK olarak, GÜVENCELİ İSTİHDAM, GÜVENLİ GELECEK İÇİN
Hukuksuz ve keyfi olarak OHAL-KHK’leri ile işinden, ekmeğinden edilen kamu
emekçilerinin görevlerine iade edilmesini, İş güvencemizi fiilen kullanılamaz hale
getiren tüm düzenlemelerin kaldırılmasını, Sözleşmeli, taşeron, ücretli, vekil gibi hür
türlü güvencesiz istihdama son verilmesini, tüm kamu emekçilerinin güvenceli-
kadrolu istihdam edilmesini, Performans, esnek çalışma gibi kamu hizmetlerinde
niteliği düşüren, kamu emekçilerini birbirinin rakibi haline getiren uygulamalara son
verilmesini, Yardımcı Hizmetler Sınıfı personelinin öğrenim durumlarına göre diğer
hizmet sınıflarına sınavsız atanmalarını,Ayrımsız tüm çalışanları kapsayan, meslek
hastalıklarının tanımlandığı yeni bir İşçi Sağlığı ve Güvenliği Yasasının hayata
geçirilmesini,0-6 yaş grubundaki çocuklarımız için tüm kamu kurumlarında bir an
önce ücretsiz kreşlerin açılmasını İSTİYORUZ.
Kamu hizmetleri alanında torpilin, kayırmanın, kadrolaşmanın, sendikal
ayrımcılığın hiç olmadığı kadar arttığı bir dönemden geçiyoruz. Medyaya hemen her
gün torpil haberleri yansımaktadır.
Bugün kamu görevine alınmada, görevde yükselmede KPPS ve yazılı sınavlar
işlevsiz hale getirilmiş, adayların bilgisini, yeteneğini, mesleki yeterliliğini ölçmeye
hizmet etmesi gereken sözlü sınav veya mülakatlar siyasal görüş, mezhep hatta
doğum yeri gibi faktörlerin temel alındığı, siyasal iktidar ile farklı çizgide olan, torpili
olmayan adayların KPSS puanı, yazılı puanı ne kadar yüksek olursa olsun
elenmesinin aracına dönüştürülmüştür.
Böylece torpilin, kayırmanın, siyasal kadrolaşmanın kapsı sonuna kadar
açılmış, kariyer ve liyakat ilkeleri tamamen ortadan kaldırılmıştır.
Öte yandan KPSS’yi, sözlü sınavları ya da mülakatları aşan adaylar
amacından sapan, sadece adayı değil, yakınlarının da kapsayan Güvenlik
Soruşturması ve Arşiv Araştırması ile üçüncü bir elemeye tabi tutulmaktadır.

Böylece daha baştan kamuya alınacak olanların siyasal iktidarla aynı çizgide
olması, dolayısıyla sendikal tercihini yaparken de siyasal iktidarla sembiyotik bir ilişki
içinde olan konfederasyona bağlı sendikalara üye olmasının yolu açılmaktadır.
Diğer taraftan sendikal ayrımcılık, özellikle kadın kamu emekçilerine yönelik
ayrımcılık ve mobbing sistemli bir hale gelmiştir. Siyasal iktidara yakınlığı ile bilinen
konfederasyona bağlı sendikaların tüm faaliyetlerine katılanlar, her türlü desteği
sunmaktan geri durmayanlar KESK’e bağlı sendikaların faaliyetlerine köstek olmaya
devam etmektedir. Yönetici ve üyelerimiz hemen her gün idarenin hukuksuz cezaları,
baskıları ile karşı karşıya kalmaktadır.
Tüm kamuyu saran bu haksızlıkların, hukuksuzlukların ortadan kaldırılması
ancak Demokratik, Adil Bir Çalışma Yaşamının tesis edilmesi ile mümkündür.
Bu nedenle KESK olarak Demokratik, Adil Bir Çalışma Yaşamı İçin, İşe
almada ve görevde yükselmede-unvan değişikliğinde kariyer ve liyakatin esas
alınmasını, Torpilin ve kayırmanın kapısını ardına kadar açan mülakatın, güvenlik
soruşturması arşiv kaydı araştırmasının kaldırılmasını, Sendikal hak ve özgürlüklerin
önünün açılmasını, sendikal ayrımcılığa son verilmesini Kadın kamu emekçilerine;
çalışma yaşamında uygulanan ayrımcılığın, mobbingin son bulmasını, İstihdam, terfi
ve unvan değişikliklerinde cinsiyet eşitliğinin sağlanmasını İSTİYORUZ.
Toplu sözleşme teklifimizde yer alan temel taleplerimizden biri de İnsanca
Yaşamaya Yetecek Bir Ücret talebidir.
Ülkeyi yönetenlerden en çok duyduğumuz sözlerden birisi “işçiyi, memuru
enflasyona ezdirmedik” sözüdür. Ancak bu sözde ifade edilen enflasyon TÜİK
tarafından açıklanan, çarpık hesaplamalara dayalı resmi enflasyondur. Oysa işçiyi,
kamu emekçisini, emekli ezen TÜİK’in resmi rakamları değil, sokakta, pazarda,
mutfakta yaşanan hayatın gerçek, gayri resmi enflasyonudur.
Biz başından beri TÜİK’in enflasyon hesaplama yönteminin sorunlu olduğuna
dikkat çekiyoruz. Çünkü TÜİK hesabında enflasyonun multi milyarder için de asgari
ücretli için de aynı olduğu varsayılmaktadır” dedi.
Örneğin kamu emekçileri olarak bizim de içinde bulunduğumuz alt gelir
grupları harcamalarının en az %60 ile %65 arasındaki tutarını iki ana kaleme be gıda
ve konut kalemine ayırmaktadır. Buna rağmen TÜİK hesabında Türkiye’de herkesin
gelirinin yüzde 38,45’ni bu iki kaleme harcadığı varsayılmaktadır. Yani biz gelirimizin
%65’ini iki kaleme harcasak da TÜİK genel enflasyon hesabında bunu yüzde 26,5
puan daha düşük tutmaktadır. Söz konusu hesaba dayanak olarak da düzenli
yaptığını iddia ettiği hane halkları anketlerini göstermektedir.
TÜİK hane halkı anketlerini kiminle yapıyor bilmiyoruz. Ama halkının en az
%20’si açlık sınırı altında, %60’ı yoksulluk sınırı altında olan bir ülkede bu yöntemle
açıklanan resmi enflasyon rakamlarının bir karşılığı olmadığını biliyoruz.

Öte yandan yıllardır TÜİK’in çarpık enflasyon rakamlarına mahkum edilmemize
rağmen ne yazık ki medyanın büyük bir bölümünün maaşlarımız, aldığımız zamlar
konusunda kamuoyuna yanlış bilgi verdiğine şahit oluyoruz. Yapılan haberlerin
çoğunda en düşük memur maaşı olarak eşi çalışmayan iki çocuklu kamu emekçisinin
Asgari Geçim İndirimi (AGİ) dahil maaşını görüyoruz.
Oysa en düşük kamu emekçisi maaşı tutarı kamuda mevcut en alt kadro ve
derecede olan bekar kamu emekçisinin maaş tutarıdır. Söz konusu tutar bugün
kamuya alınabilecek en düşük kadro ve derece olan 15. Derecenin 1. Kademesindeki
bekar hizmetli maaşı tutarıdır ve bugün itibari ile Asgari Geçim İndirimi hariç 3.055 TL
65 Kuruştur. Söz konusu tutar AGİ dahil 3.247,53 TL’ dir.
Kamu emekçilerinin maaşlarındaki erimeyi en düşük maaş alan kamu
emekçisinin maaşından izlersek; Geçtiğimiz dönemin toplu sözleşme tekliflerinin
verildiği 2017 Haziran’dan 2019 Haziranına kadar enflasyon %33,5 artmıştır. 2017
Temmuz itibari ile 2 bin 266 TL olan en düşük kamu emekçisi maaşı 2019 Temmuz
itibari ile ne kadar perdelenmeye çalışılsa da yaşanan yüksek enflasyonun maaşlara
yansıtılması ile 3 bin 55 TL’ye çıkmıştır.
En düşük kamu emekçisi maaşında iki yılda yaşanan 789 TL artış yaşanmıştır.
Söz konusu artışın oransal karşılığı yüzde %34,8 artışa denk gelmektedir.
Ancak yüksek enflasyon oranları sonucunda yaşanan bu önemli artışa rağmen
kamu emekçisinin maaşı döviz ve altın karşısında ciddi bir erime yaşamıştır.
Buna göre 2017 Temmuz itibari ile ortalama 3,56 TL olan dolar kuru 2019
Temmuz itibari ile 5,67 TL’ye çıkmıştır. Bu durumda 2017 itibari ile en düşük maaşı
alan kamu emekçisinin maaşı 637 dolara eşitken, bugün itibari ile yani 2019 Temmuz
itibari ile 539 dolara düşmüştür.Yani en düşük maaşı alan kamu emekçisinin maaşı
iki yılda dolar cinsinden %15,4 değer kaybederek 98 dolar azalmıştır.
Konfederasyonumuz bugüne kadar toplu sözleşme tekliflerinde konfederasyon
temsilcileri ile Kamu İşveren Heyeti temsilcilerinin eşit sayıda katılımıyla “Asgari
Geçim Standardı Tespit Komisyonu” adlı bir komisyonun kurulmasını, söz konusu
komisyonun 4 kişilik bir aile için asgari geçim standardı tutarı belirlemesini, maaş
artışlarında da söz konusu tutardaki artışın temel alınmasını önermiştir.
Ancak kamu işvereni bu önerimizi kabul etmediği için konfederasyonumuz
maaş artışı tekliflerinde açlık ve yoksulluk sınırı tutarlarını temel almıştır. 32 yıldır
açlık ve konfederasyon rakamları açıklayan, bu konuda tüm kamuoyunda kabul
gören Türk İş’in açlık yoksulluk sınırı araştırmalarına göre:
2017 Haziran itibari ile 4 kişilik bir aile için 4.913 T olan yoksulluk sınırı Haziran 2019
itibari ile 6.733 TL’ye çıkmıştır. Yani yoksulluk sınırı iki yıl içinde rakamsal olarak
1.820 TL, oransal olarak %37 artmıştır. Konfederasyonumuz buradan hareketle
Yoksulluk sınırındaki artış oranının tüm kamu emekçilerinin maaş artışında temel
alınmasını, Buna göre 2020 yılı için mevcutta 3.055 TL olan en düşük kamu emekçisi

maaşının, yani 15/1 derece kademesindeki bekar hizmetli kamu emekçisinin
maaşının (taban aylık, aylık kat sayı, yan ödeme, ek ödeme, özel hizmet, kıdem
aylık) AGİ hariç 4.222 TL’ye çıkarılmasını,
Hali hazırda 295 TL olan eş yardımının 478 TL’ye çıkarılmasını, ü Yine 0-6
yaş arasındaki çocuklar için 69,24 TL, 6 yaş üstü çocuklar için 34,62 TL gibi komik
tutarlarda ödenen çocuk yardımının her bir çocuk için 500 TL’ye çekilmesini, ü
Böylece eşi çalışmayan, iki çocuklu en düşük kamu emekçisi maaşını 2020 yılı için
AGİ hariç 5.700 TL’ye çıkarılmasını,
Eşi çalışmayan, bakmakla yükümlü olduğu çocuğu bulunan emekli kamu
emekçilerine de eş ve çocuk yardımı verilmesini,
Bugün itibari ile 100 metre karelik lojmanda oturan kamu emekçileri aylık 485
TL lira ödemektedir. Evi olmayan tüm kamu emekçilerine ortalama kira bedeli olan
1.000 TL den söz konusu lojman kirası bedeli olan 485 TL düşüldükten sonra kalan
tutar olan 515 TL kira yardımı yapılmasını,
İş yerinde yemek çıkmayan kamu emekçilerine aylık 457 TL yemek yardımı
yapılmasını, ü Tüm kamu emekçilerine yıllık 2 bin TL (aylık 166,67 TL) yakacak
yardımı yapılmasını, ü Böylece eşi çalışmayan, iki çocuklu en düşük kamu emekçisi
maaşının 2020 yılı için eş, çocuk, kira, yemek, yakacak yardımı kalemleri ile AGİ
hariç 6.838 TL’ye çıkarılmasını, Sonuç olarak 2020 yılı için tüm kamu emekçilerinin
maaşlarında yansımalarla birlikte %38 artış yapılmasını, Maaş ve yardım
kalemlerindeki artış taleplerimizin kabulü halinde 2021 yılı için 2020 yılında
gerçekleşen enflasyon artı 3 puan refah payı verilmesini İSTİYORUZ. Tüm kamu
emekçilerine Türkiye genelinde kamu ulaşım araçlarından faydalanacağı ücretsiz
aylık abonman kartı verilmesini, Tüm kamu emekçilerine yılda iki kez brüt asgari
ücret tutarında ikramiye verilmesini, Göreve ilk başlayan kamu emekçilerine iki maaş
tutarında “Hoş Geldin İkramiyesi” verilmesini, Ücretsiz kamu kreşleri açılıncaya kadar
0-6 yaş arasındaki her çocuk için 750 TL tutarında kreş yardımı verilmesini, Bugün
mevcut bütçe cetveli uyarınca kamu emekçilerine çalıştıkları her fazla saat için 2,13
TL tutarında fazla çalışma ücreti (fazla mesai ücreti) ödenmektedir. Eve dönüş
minibüs parasını bile karşılamaya yetmeyen söz konusu tutarın kamu emekçisinin
maaşının aylık çalışma saati olan 140 bölünmesi sureti ile bulunan tutara
çıkarılmasını,
Asgari ücretin vergi dışı bırakılmasını, maaşlarımızın asgari ücret tutarını aşan
kısmı için gelir vergisinin ilk dilim oranın uygulanmasını, Lisans ve ön lisans mezunu
tüm kamu emekçilerinin ek göstergesinin 3600’e çıkarılmasını, bunun dışında kalan
tüm kamu emekçilerinin mevcut ek göstergelerinin 800’er puan artırılmasını, Ek
gösterge konusunda en mağdur kesim olan Yardımcı Hizmetler Sınıfı personelinin ek
gösterge cetveline dahil edilmesini, Tüm ek ödemelerin emekliliğe yansıtılmasını
‘Enflasyona endeksli hatta bazen bunun bile altında maaş artışlarına niye imza
attınız?’ eleştirilerine karşı “biz ücret sendikacılığı yapmıyoruz” savunmasına geçtiler.
‘Peki, o zaman maaş artışından vazgeçtik, hangi hakları aldınız, gelir vergisi

adaletsizliğini mi çözdünüz yoksa ek ödemelerin emekli aylığına yansıtılmamasını
mı? Güvencesiz, sözleşmeli istihdam edilenlerin kadroya alınmasını mı sağladınız
yoksa ek gösterge adaletsizliğini mi çözdünüz? Sorularını duymazdan gelip ne
sendikacılığı yaptıklarını da anlatamadılar.