SELAMLAŞMAK !

SELAMLAŞMAK ! YAHYA AKSOY
Grib yaygın hale gelince herkes telaşlanıyor. Resmi ve tıbbi açıklamalar yapılarak , “el sıkışmadan,öpüşmeden uzaktan selamlaşmaları ve vücudun savunma sistemlerini güçlendirici beslenmeleri konusunda insanlar bilgilendiriyor.
Atalarımız ,”Bir musibet bin nasihatten iyidir,” demişler.İnsanlar kötülükleri gördükçe ders alıyorlar, oysa ki aklını, mantığını iyi kullanarak ve hayatı doğru okuyarak doğruyu, güzeli, iyiyi gör, bul, tanı, yap, uygula ve başarı ile birlikte huzuru bul…
Doğru olanı bulmak,bilmek ve uygulamak için mutlaka kötü bir olayla karşılaşmamız mı gerekiyor. Akıl, bilgi,araştırma ,bilim ne işe yarıyor? Vurdumduymazlık bireysel ve toplumsal alışkanlık haline gelmiş.
Hijyenik olan selamlaşma üzerinde önceden insanlar eğitilseler ,alıştırılsalar olmaz mıydı ? Eğitim,sağlam ve sağlıklı alışkanlıklar kazandırma sanatı değil mi? Çağdaş eğitim çağdaş toplumu ortaya çıkarmayacak mı ? Yaşadıklarımıza ve karşılaştıklarımıza bakınca çok düşünmemiz gerektiği ortaya çıkmakta…
İnsanoğlu durur durur tehlike kapıya gelince harekete geçermiş. Köyün bilgesi Hacı Yusuf Amca, “ insanlar, vurdum duymaz ,zararlı şeyleri gördükçe kafaları dank eder, kendine gelirler kıpırdanırlar. kışa hazırlık yapan karıncalardan , sıkışınca yumurtlayacak kümes arayan tavuktan ders almazlar,yan gelip yatmayı severler,” derdi.
Selam vermek sözü geçtiği zaman aklıma, Klasik Türk Edebiyatının ünlü şairi,
(1480 -1556 ) yılları arasında Irak’ta yaşamış, Oğuz- Bayat Boyu’na mensup Azeri Türkü FUZÛLİ aklıma gelir.İhtiyarlığında vakıftan aldığı maaşı kesilince yazdığı şikâyetnâme’de:
“Selam verdüm rüşvet değildür deyu almadılar,
Hükm gösterdim faidesüzdür deyu mültefit olmadılar,” demiştir.
Selam versen rüşvet diye almazlar, vermesen ‘insan bir selam verir’ diye söylenirler. Eskiden böyleydi.Şimdide, el sıkışsan, yüz yüze öpüşsen ‘aman gribim yaklaşmayalım,zaten domuz gribi de var ‘ diye seslenirler.
Öyleyse , yapılması gerekenler konusunda sonuca varalım ve bunu alışkanlık haline getirinceye kadar sürdürelim. Grip geldi uzaklaş, grip gitti yaklaş ve ol sarmaş dolaş,öp şapur şupur, bel kırarak ,el çırparak kurbanlık alır gibi ! selamlaşma yol ve yöntemlerini bırakalım. Tam zamanı uygarca selamlaşalım , toplum olarak buna alışalım.İlâhi buyruklar da “ selam sevaptır” denmekte.
Türkmenistan’da yaptığım İpek Yolu araştırmalarında Prof.Dr. Kakacan Atayev eski Türklerde selamlaşma hakkında bana bilgiler ve kaynaklar verdi :
İslamiyet öncesinde Orta Asya’da selamlaşmalar şöyle :
-İnsanlar ellerini ve kollarını karşılıklı olarak uzatıp birbiri üzerine koyarak baş ve vücutlarını hafifçe eğerek selamlaşmışlar…
-Han, hakan,emir gibi yöneticiler,sağ el kalbin üzerine götürülerek, sol diz yere doğru,vücut ve baş diz üstüne hafif eğilerek selamlanmakta…
-Küçükler, büyükleri başlarıyla selamlamaktalar.Büyükler de küçüklerin sırtlarını sıvazlayarak sevgilerini ifade etmekteler.
-Bilginleri, önlerine diz çökerek ve şapka çıkararak selamlıyorlar.
-Şaman, davuluyla halkı selamlıyor…Bütün bu selamlaşmalar minyatürlere de yansımıştır.
Eski yıllarda öğrencilerin,öğrenci oldukları belli olsun diye, kenarı kokartlı ve terekli şapka giymeleri zorunlu tutulurdu. Yalnızca öğretmenlerini, ellerini şapkaya götürerek asker selamı gibi selamlamaları öğretilir ve istenirdi…Çocuklar ve büyükler hiçbir zaman şapır-şupur öpülmezdi…
Asker, sivil ve resmi giysili meslek grupları arasında şapkalı ve şapkasız olarak selamlaşma usulleri de vardır.
Arap ülkelerinde sağlı sollu üç kez öpüşme ve omuza baş koyma usulünün Türk kültürü ile hiçbir bağı olmasa gerek. Haka dansında ve Kızılderili çubuğunda da selamlama vardır. Japonya’daki gibi elleri ve kolları öne doğru birleştirip gülümseyerek başla hafif selamlaşma usulü de bulaşıcı hastalıklar ve uygarlık açısından çok anlamlı olup günümüz ve yarın için çok geçerli olacak bir yöntemdir. Buna alışalım. Selamlaşmak günümüzde azalsa da insana yakışan bir davranıştır.
Fötr şapka , baştan sağ elle çıkarılarak kişilerin özelliği ve önemine göre yukarıya doğru kaldırılır…Kalabalıkları şapkayla selamlamak için şapka çıkarılarak havaya doğru ileri- geri sallanır,gülümsenerek baş eğilir. Burada önemli olan gülümsemektir.İzleyici şapkaya değil, selamlayan kişinin yüzüne ve gözüne bakar ve mesajı oradan alır…
Size şu kişiden çok selam getirdim denince ,“Selamı getiren de götüren de sağ olsun” diye karşılanır halk arasında . “ Bir çift selamın yeter ,selam sabah yok mu ? selamın başım üstüne, Tanrı selamı, selam selam üstüne geldi, selamı sabahı kesti,elinde iktidarın gazetesi ile resmi dairelerde iş takip eder aba altından sopa gösterir, selam en iyi referanstır, selam ver selam al , kuşlar, çiçekler ve bütün canlılar alabilene selam verirler , ozanlar sazıyla sözüyle selam verirler, bir tek selamı gelse yeter, şapka çıkarmak,sanatı,sanatçıyı, sanat eserini selamlamak,hafif selam, ağır selam,” gibi söylemler de bulunmakta dilimizde. Başına buyruk insanlardan oluşan ”Selamsızlar Bandosu “ filmi de çevrilmiştir.
Resmi dairelere giren vatandaşlar da başlarında ne varsa çıkararak sözle selam verirler.
Düğünlerde çok sayıda konuğun ,ellerini sıkmak ve öpüşmek yerine, toptan selamlandığına dair örnekler de bulunmaktadır:
Boğazlıyan Yoğunhisar Köyü’nden Oğulcuk Köyü’ne düğüne gelen topluluğu düğün sahibi , sağ elini kalbi üzerine koyarak şu sözlerle selamlamıştır:
“Yoğunhisar’dan geldiniz/Kırıldınız öldünüz/Birinize demiyom/Hepiniz hoş geldiniz.”
Çok sayıda insanın elini sıkmaktansa ,bu dizelerle ve elini kalbi üzerine götürerek hoş geldiniz demek en kalbî, en doğru ve en sağlıklı selamlaşma olsa gerek. Esas selam kalpten kalbe akan sevgidir, el sıkmak, ayak vurmak, yüz, göz öpmek şeklen yapılan hareketlerdir. Uygarlık ölçülerini esas almak insanı ve toplumu önce griplerden sonra da diğer hastalıklardan korur …
Sağlıklı-uygar selamlaşma yollarını daha kuş ve domuz gribi yokken Orta Asya’da atalarımız ve Anadolu’da halkımız bulmuştur.Bu örneklerden yararlanmalı ve sağlıklı selamlaşma yöntemlerini toplum olarak alışkanlık haline getirmeliyiz.
“İnsanlar, kıyafetlerine göre karşılanır,bilgisine göre uğurlanırlar.”
Önemli olan şeklen değil ,kalben selamlaşmaktır.Kalbin sevgisi ve selamı gülümsemeyle yüze ve gözlerin içine yansır; “öz gülerse göz güler,öz ağlarsa göz ağlar.”Aklın,bilimin ve uygarlığın ışığından gidilmez ise analar da ağlar, babalarda…
Selamlaşmak gönülden gelmeli göze ve bedene sinmeli karşıdakini etkilemlidir.Bu etkilerle karşıdaki insanlarda selamlara cevap vererek gönül sevgisini paylaşmalıdır. Selam insanın insana verdiği değerin ilk göstergesidir. Unutulmamak için unutmayacaksın.
“Eğer bilmiyorsan bilenlere sorunuz.”Selamlaşma konusunda uygarca bir yolu seçelim ve hep birlikte alışkanlık haline getirelim…Önce güler yüzle gönülden bir selam sonra tatlı bir kelam…
Yahya Aksoy